YAŞAM KOÇLARI, DANIŞMANLAR NEDEN POPÜLER?

Her zaman işini bilgiyle, aşkla, “insan”ı odağına koyarak yapanlara saygımız sonsuz lakin bir durum, kişi, kurum vb. ile ilgili söylenenler benzer veya aynı ise orada durup bir düşünmek gerekir.

Birçok tanıdığım düzenli olarak psikolog desteği aldı, kendim de birkaç kez bunu deneyimledim. İstisnasız hiçbirinin 4 – 5 seanstan öteye gitmemesi ve neden devam etmediklerini sorduğumda verdikleri cevapların ortak olması “Bunlar tesadüf olabilir mi?” sorusunu sordurtuyor insana.

Verilen cevaplar ne mi?

Genel çerçevede toplarsam; “An’da kal!”

Sözüm asla(!) işini bilgiyle, aşkla, “insan”ı odağına alarak yapanlara değil, sözüm aslında hiçkimseye değil sadece düşüncemi yüksek sesle paylaşıyorum.

Kendisini, mesleğini felsefe ile harmanlayamayan kişiden psikolog olmaz bana göre.

Felsefeyi sadece okuduğu okulda bırakmış, bireysel hayatına taşımamış kişiden psikolog olmaz bana göre.

Fikirsel tartışmaya, her türlü fikire, olasılığa açık olmayan kişiden psikolog olmaz bana göre.

Neden mi?

Tabii ki anda kalmak hepimizin geçmesi gereken bir zihin durumu. Ben de birçok bilişsel ve sağlık sorunumdan anda kalmayı – mindfulness öğrenerek dönüştürdüm, yendim.

Ama bununla birlikte farklı, geniş bakış açıları da insana katmak gerekiyor ki kişi neyi, hangi inanca dayanarak yaptığını kendi içinde bilsin, içselleştirsin, gerçekten inansın ve o inancı güçlendirsin.

“Sağlıklısın, şükret” demek bazen yetmez kişiye. Daha geniş bir “sağlıklı olmak” çerçevesinden baktırmak gerekir.

“Bak, bugün hastane odasında değilsin, evinde kahveni içiyorsun” demek insanı daha çok inandırır sağlıklı olduğuna.

Bugün yaşam koçları, ilişki ve evlilik danışmanları vs. çok popüler. Neredeyse psikologlardan önce tercih edilir oldular.

Burada bir durup düşünmek lazım “Neden?” diye.

Yaşam koçlarının hepsi felsefeci mi, felsefe ile mi yatıp kalkıyorlar? Tabii ki de HAYIR! Ama birçoğu hayat deneyimleriyle mesleklerini harmanlıyor. Bu da bir felsefe. Fark da burada yatıyor. İnsan hayatın içinde sorguluyor, gelişiyor, öğreniyor, deneyimledikçe fark ediyor, büyüyor.

İnsanlar başkalarında değişim gördükçe daha çok inanıyor ve daha kolay başarıyorlar. Sanırım yaşam koçları da mesleki bilgileri ile yaşamı birleştirip sunmayı başardıkları için daha gerçekçi ve samimi geliyorlar insanlara.

Zaten bu tür meslekleri adece teorik bilgilerle yapamazsınız bir yer gelir patlarsınız. Doğal beslendiğiniz bir kaynağınız olmalı, o da yaşamın içinden gelmek ve yaşamdan edinilen farkındalıkları paylaşmak.

Bu yüzden diplomalar da, sertifkalar da bana pek bir şey etmez! Teorik zemini vermekten başka işe yaramazlar.

Kendilerini “Aydın” olarak adlandıran kişilerin de kendilerini eleştirmeyi bilmesi gerekiyor. Üniversite diploması alıp, yüksek lisanslar yapınca “ben oldum”, “ben ustayım”, “ben biliyorum” illüzyonuna kapılan kişilerin insanlığa nasıl bir faydası olur sorgularım ben şahsen. İnsanlığı geçtim kendilerine dahi faydası olur mu? Çünkü “ben oldum” diyen öğrenmeyi bırakır. Çünkü ona göre o olmuştur, pişmiştir.

Öğrenmenin olmadığı yerde gelişim durur. Bilgi sonsuzken “ben oldum”, “ben biliyorum”, “ben ustayım” demek bana göre cahilliğin en karasıdır.

Deneyimlemektir büyüten…Sonucunun ne olduğunu, nereye varacağını bilmeden… Çünkü bilinen bir sonuca varmak olasılıkları görmeden dar bir alandan bakıp yürümektir.

Yüreğiniz de aklınız da bilenlerle değil, deneyimleyen insanlarla kesişsin…

Sevgiler,
Ayça Akın