İnsan yaşadığı sürece gelişen, büyüyen ve deneyimledikçe özgürleşen bir varlık. Hepimiz tutsağız! Zihnimizin, duygularımızın, inançlarımızın tutsağı. Bu tutsaklıkların her birini zincire benzetiyorum ben. Her yaşanan o zincirin halkalarından birini kırıyor. O halkalardan birinin kırılma zamanı biraz daha özgürleşme zamanı geldiyse bir eşik geliyor insanın karşısına. Bir olay, bir kişi, durum…O eşik çok acıtıyor. O eşiği geçebilirsen zincirin bir halkasını daha kıracak biraz daha özgürleşeceksin ya da öleceksin.
Doğum zamanı gelmiş, yumurtadan çıkmaya çalışan canlı gibi…
Bu yoğun sancıyı seneler evvel Hürriyet Dijitalde yazmaya ilk başladığım dönemlerde yaşamıştım. Bir yazımı gazetecilikte yıllarını geçirmiş bir büyüğümün “bana yolla” demesi üzerine mail atmıştım. Üzerine konuştuktan sonra şu satırları yazdığımı hatırlıyorum;
“Nefes alamıyorum. Sanki bir yumurtanın içindeyim. Yumurta çatlıyor, ben dışarı çıkmak için kıvranıyorum ama alan çok dar, dönüyorum, dönüyorum çıkamıyorum. Bazen hareket etmeyi bırakıyorum sadece cenin pozisyonunda yatıyorum. Bu pozisyonda yatarken hiç nefes alamıyorum bu pozisyondayken “canım çok yanıyor” diye ağlayasım çok geliyor. Onu da yapamıyorum. Bağırmak, çığlık atmak istiyorum. Yapamıyorum! Sadece birkaç damla süzülüyor gözlerimden. Bazen öylece durmak istiyorum. Yumurta çatlıyor ama kırılmıyor, kıramıyorum…Her yeni çatlakta canım çok yanıyor, her yeni çatlağın doğum için açılan bir delik olduğunu da biliyorum. O çatlaklara sürekli darbe etkisi yaratıp dışarı çıkmak…Bu çok yorucu, nefessiz bırakıyor. Dışarıdan tek hamlelik vuruş olsa yumurta bir anda kırılacak, ama o zaman da belki ben öleceğim. Ya öleceğim ya doğacağım. Bırakırsam öleceğim, savaşırsam doğacağım. Ölecek miyim doğacak mıyım bilmiyorum. Tek bildiğim çok acıyor.”
Bugün yine aynı duyguları yaşıyorum. Bunun sonunda nasıl bir özgürlük var bilmiyorum ama o günkü gibi “Ya öleceğim ya doğacağım” demiyorum bu sefer. Sonunda özgürlük var biliyorum, tek bilmediğim şimdilik nasıl bir özgürlük olduğu. Biliyorum ki yumurtadan çıkınca zincirin bir halkasını daha kırmış olacak ve biraz daha özgürleşeceğim. Yine acıtıyor yine çok nefessiz bırakıyor. Olgunlaşmak, özgürleşmek, kendinin biraz daha iyi versiyonu olmak, hayata karşı daha da esneklik kazanmak acıtmadan, acımadan olmuyor. Bu yüzden kimileri ya ölüyor ya doğuyor. Sadece o eşiği geçebilenler, o acıyı göze alabilenler özgür, çünkü onlar doğuma yürüyor.
Sevgiler,
Ayça Akın