YAŞAYAMAMA HASTALIĞI

Üniversitede son senemde meslek (grafik tasarım) final çalışmamı hazırlarken resmen kitlendim. Koca dönem gram bir şey çıkartamadım. Son iki hafta herkes neredeyse bitirmişti, ben bomboş gidince artık her şeyi göze alarak o cesur konuşmayı yaptım; “hocam beni bırakın, ben de gösterecek bir şey yok” Hiç unutmam o konuşmasını bana şunu demişti; “Sen meslek hastalığına tutulmuşsun.” Cömezim tabii, “o ne demek hocam?” dedim.

Açıklamadı, “Sen şimdi sınıftan çık bir süre dersime gelme, git dolaş, saçma sapan şeyler yap, eğlen” dedi.

Delirdiğini düşündüm, çok az bir süre kalmış mezun olamamakla karşı karşıyayım…

Çıktım. Teslim gününe 2 gün kala tasarımlarımı teslim ettim. Sınıfta tek 100 alan tek kişi ve dönem birincisi oldum.

Benim bu yaşanmışlığımdan çıkarılacak ders; grafik tasarım mesleğinde temel ilkelerdendir kafanın rahat olması. Kafa rahatsa fikir ishali olursunuz resmen. Ama kafada dolu, düşüncelerde esneklik yoksa üretemezsiniz hatta düşünemezsiniz bile ve bir an gelir artık kitlenirsiniz, hocamın dediği gibi meslek hastalığına yakalanmış olursunuz.

Hayat da böyledir. Öğretilmişliklerimiz, şartlanmalarımız, üzerimize giydirilenler bizi sıkıştırıyor, bilişsel olarak hatta nörolojik olarak dahi daraltıyor ve bir an geliyor akıl tutulması yaşıyoruz.

Niksen; hiçbir şey yapmama sanatını öğrenmek, herkese ve her şeye rağmen uygulamak gerek. Bu bile haytalık olarak algılanabiliyor, çünkü sürekli düşünmeye, hedefler koymaya, sürekli hedefler için bir şeylerler yapmaya, yapmak zorunda hissetmeye kodlanmışız.

Niksen, hiçbir şey yapmama sanatı özgürlüğe açılan kapının anahtarı. Her anı dolu dolu geçirmek zorunda değilsiniz. Bazı anları boş yaşayın. Anlamlandırmayın, sorgulamayın. Aksi halde “yaşayamama hastalığı“na tutulmanız kaçınılmaz.

Sevgiler,