BELKİ DE EN MASUMLAR “METRES” DEDİKLERİNİZ…

İlişkiler konusundaki çelişkilerimiz, ne kadar anlam karmaşası içinde olduğumuz ve yüzleşemediğimiz, kabul edemediğimiz gerçekleri ne zaman konuşacağız?

Aldatmak…Şayet aldatmak bir hata ise tek taraflı olmayan, iki kişi ile gerçekleşen bir hata.

Yani aldatmanın içinde bir “kadın” olduğu kadar bir “erkek” de var.

İstisnalar elbette ki kaideyi bozmaz, ama genelde erkek aldatıldığında hırsını, öfkesini eşine/partnerine yansıtıyor. Bu hatanın hesabını eşiyle/partneriyle görüyor.

Ama kadın aldatıldığında aldatan adamı, o kadının yani “ikinci kadın””metres” hatta “o….” diye adlandırılan kadının elinden kurtarmaya çabalayıp, hesabı o ikinci kadın ile görüyor.

Bu konunun konuşulması gereken çok boyutu var, ama ben şimdilik kendimce en önemli gördüğüm iki boyutunu konuşacağım.

NEDEN ORTAK YAPILAN HATADA AŞAĞILANAN HEP KADINLAR?

Hakaret edilen, aşağılanan, taciz edilen “ikinci kadın”“metres” vb. yaftalananlar kadınlar ama geri alınmaya, kazanılmaya çalışılanlar, affedilenler o aldatmaya, o hataya ortak olan adamlar!

Ev sahibi suçlu da hırsızın hiç mi suçu yok?

Bir erkeğe imzayı attırınca nikah cüzdanı ile birlikte ortada hata da olsa her türlü konuşma, aşağılama, saldırma hakkı da mı verilmiş oluyor kadınlara?

Elinizdeki nikah cüzdanı…Ondan mı alıyorsunuz bu hadsiz cesareti?

Kabul edin ya da etmeyin hata yapmış olsalar da onlar da sizin gibi benim gibi “kadın”

Kaldı ki bu kadınlar bekar (bekar kadınlar için söylüyorum) kimseye hesap verme gibi bir zorunlulukları kanun önünde bile yok. Çünkü kimseye kanun önünde verdikleri bir söz, imzaladıkları bir sadakat akitleri yok. “İkinci kadın”“metres” vb. diye yaftaladığınız bekar kadınlar evlilik birliğinin taraflarından biri değil. Bağımsız bireyler. Hesapları sadece kendilerine! Vicdanlarına!  Yani ev içi, aile sınırları aşılmadıkça, aileye, eşe taciz vb. yoksa aldatılan eşin şikayet “metres” dediğiniz o kadınları şikayet etme hakkı bile yok, ama onların sizi tacizden, hakaretten şikayet etme hakları var.

Bununla ilgili 2018’de yayınlanan kararın haber linkini de buraya bırakıyorum.

Evli insanların yasa önünde sorumlulukları var! Çünkü evli kişiler evlendiklerinde yani o imzayı attıklarında bir akite de imza atmış oluyorlar; sadakat aktine.

Yani aslında muhatap olmanız, hesap soracaksanız sormanız gereken kişi o kadınlar değil, “eş” konumunda olan eşleriniz. Hesap sormanın da yolu kendi kişisel kanunlarını işletmek değil Türkiye Cumhuriyeti kanunlarının her insana tanıdığı yasal hakları kullanarak olur, boşanmak da bir yasal haktır!

Ayrıca adamın parası için aldatıldığını bile bile o ilişkiye devam eden ama günah keçisi olarak diğer kadını ilan ederek onunla hesaplaşıp bunun da adına “fedakarlık” ya da “mücadele etmek” diyenleri de konuşmamız gerekmez mi?

Psikiyatrist olan Neval El Seddavi, Mısır’lı idama mahkum edilen bir fahişeyi kaleme aldığı “Sıfır Noktasındaki Kadın” adlı kitabında şöyle der;

“Erkeklerin kadınları bedenlerini satmaya zorladıklarını, en az para ödenen bedenin de eşlerinin bedeni olduğunu biliyordum. Bütün kadınlar öyle ya da böyle fahişeydiler. Ben akıllı olduğum için köle eş olmak yerine özgür bir fahişe olmayı yeğlemiştim.”

Üzerine düşünülmesi gereken, derin anlamları olan çok boyutlu sosyolojik, felsefik bir paragraf.

Belki de aldatma ya da aldatılma denilen bu zincirde en masumlar o “metres” dediğiniz bekar kadınlardır, ne dersiniz?

“ŞİDDDETE HAYIR” DERKEN NE KADAR SAMİMİYİZ?

Sosyal medya hesaplarımda fikirlerimi paylaştım ve şu soruyu sordum;

“Olan yanlış veya doğru…Evli kadınlar “kadın” da bu kadınlar “kadın” değil mi? Bu denli(!) aşağılanmayı hak ediyorlar mı?”

Gelen yorumlar beni dehşete düşürdü. Yorumların çoğu hemcinslerimden geldi ve yazılanlar hep aynıydı; “hak ediyorlar!”

Her canlı yaptığı her eylemi bir inanç sonucunda yapar. İnandığı şey doğru veya yanlıştır o tabii ki tartışılır ama sonuçta onu o yaptığı eyleme iten inandığı bir düşüncedir.

Hemcinslerimin hata yapmış olsa da “metres”, “ikinci kadın” diyerek hemcinsleri için “hak ediyor(lar)” demeleri her türlü sözlü hatta fiziksel tacizi hak görmeleri şiddeti tasvip ettikleri anlamına geliyor. Onların da “Hak ediyor(lar)” demeleri inançtan geliyor, hak ettiklerine inanıyorlar.

Şimdi ön yargılarınızı birkaç dakikalığına bırakın da tabloya bir de tersten bakalım.

Bu mantıktan yola çıkarsak o zaman bir erkek de bir kadına fiziksel ya da psikolojik şiddet uyguladığında “hak etti” veya “hak ediyor” inancıyla yapıyor.

Şimdi onlardan farkımız nerede?

İşte kısır döngü tam da bu noktada başlıyor!

Kadınlar kendi hemcinsleri hata dahi yapmış olsalar “hak ediyor” deyip, erkekler de aynı şekilde “hak ediyor” inancıyla birilerine göz dağı, ayar vermeye kalkarsa biz daha çok “ŞİDDETE HAYIR” diye bağıracağız demektir.

Bu tutarsızlığın içinde başta kadınlar olarak “ŞİDDETE HAYIR” bağırışlarımız ne kadar samimi o zaman?

Sevgiler,
Ayça Akın