HAYATI YÜKSEK SESLE YAŞAYABİLİR MİSİN?

İnsanları küçük sürprizlerle mutlu etmek hoşuma gidiyor. Geçtiğimiz günlerde aylık kitap alışverişimi yaparken bir arkadaşıma da kitap aldım hediye etmek için. Daha öncede bir kaç kez yapmıştım. Adresine kargoladım. Kitap eline ulaştıktan sonra beni şaşkına çeviren bir telefon aldım.

Neden bunu yapıyorsun?” diye sordu bana.

Şaşırdım.

Şaşkınlığımı bir kenara bırakarak biraz derine inmek istedim.

“Neden korkuyorsun?” diye sordum.

Cevap veremedi.

Aslında bir cevabı vardı fakat dile getiremiyordu. Kafasındakini kelimelere döken ben oldum.

Bir insan, bir insana sebepsiz yere bir armağan alıyorsa bir amacı vardır değil mi? Ya ondan hoşlanıyordur ya işi düştüğü için zemin hazırlıyordur ya da onu kendine bağlamak istediği için izlediği şeytanca yollardan biridir. Seninin aklından hangisi geçiyor?”

Yine sustu.

Sözlerime devam ettim…

Haklısın aslında, bu zamanda kimse kimseye nedensiz bir şey yapmıyor değil mi?“

Evet” dedi.

Telefonu üzüntüyle kapadım.

Öğretilmişliklerimizden dolayı bilinçaltımızda yatan kalıplar bizi korku bulutlarının içinde hapsediyor.

Güzel olanın tadını çıkarma, güzel olan hisleri hissetmek için kendimize izin vermiyoruz. Kısaca kendimizi güzel olandan yine kendimiz mahrum ediyoruz.

Hayatı kolaylaştırmak varken zorlaştırıyor., korkularımızdan dolayı duygularımızı frenliyor böylece hayatı ve etrafımızdakileri kaçırıyoruz.

Hayatı yüksek sesle yaşamak yerine alçak tınılarla yaşıyor böylece az şekerli tadında hatta acıya yakın bir hayat sürüyoruz daha doğrusu sürmeyi seçiyoruz.

Benim yerimde başkası olsa bu telefon görüşmesinin ve böyle bir soru üstüne eminim sinirlenir,

Aaa, nanköre bak” deyip verip veriştirerek tribin hasını yapardı.

Bunu yapanlar vermenin mutluluğundan kendilerini mahrum etmekle kalmıyor bir insanın yüzündeki tebessüme sebep olmanın hazzından da kendilerini mahrum ediyorlar.

Aynı şeyi yapmaya devam ettim, ediyorum.

Arkadaşım bir zihinsel kalıbını yıktı. Karşılıksız bir şeylerin de verilebileceğine inandı, aksine inanmanın kendi ruhuna yaptığı en büyük kötülüklerden olduğunu fark etti.

Hayat hissettiğinde güzel. Hayatın tadı hissetiğinde çıkıyor ve ruhuna kulak verip hislerini özgürce haykırabildiğinde hayat senin oluyor.

Etrafında ki insanlara bak, ne kadar çok korkan ve frenli yaşayan insanlar var.

Mutluluğumuzu paylaşmaktan korkuyoruz çünkü nazara gelmekten korkuyoruz.

Sevmekten korkuyoruz çünkü karşımızdakinin değişeceğinden korkuyoruz.

Karar vermekten korkuyoruz çünkü hata yapmaktan korkuyoruz.

Gerçeklerden korkuyoruz çünkü değişimden korkuyoruz.

Söylemekten korkuyoruz çünkü onaylanmamaktan korkuyoruz.

Tüm bu ve nice korkularımızdan dolayı ruhun benzini olan “hissetmeyi” unutuyor, duyarsızlaşıyoruz, hissizleşiyoruz.

Hayatı yüksek sesle yaşamalı!

Her hissi iliklilerimizde hisssetmeli ve bunu yansıtmaktan korkmamalı.

Mutlu olmak ya da mutlu etmek için sebeplere gerek yok, bunu beynimize kazımalı.

Mutlu eden mutlu etmenin, mutlu edilen de mutlu edilmenin tadını çıkarmalı.

Hayatı yüksek sesle yaşamalı!

Yapabilir misin?

Sevgiler,
Ayça Akın
Instagram | Twitter | Youtube