ERKEKLER SANDIĞINIZ KADAR APTAL DEĞİL, SADECE BAZEN ŞAPŞALLAŞIYORLAR.

Dün gece yarısı bir telefon geldi. İşte o telefonun ucundaki adamın yalın halidir beni gecenin bir vakti sorulara boğan ve bu yazıyı yazmama sebep olan. Beni takip edenler bilir bir erkeği kendine bağlamanın, nikah masasına oturtmanın, giden bir adamı döndürmenin, bitmiş bir ilişkiyi canlandırmanın ya da şahane bir ilişkinin altın formüllerini verdiğini iddia eden kitapların saçmalık olduğunu savunduğumu.

Saçma buluyorum çünkü her ilişkinin iletişim dili, dinamiği, ilişkiye yön veren olaylar, durumlar farklıdır. Dolayısıyla ilişkiler söz konusu olunca değişkenlik söz konusudur bu da demektir ki mutlak geçerli bir formül yoktur.

Dün gece ki telefondaki adamın kurduğu bir cümle üzerine “acaba gerçekten bir formül olabilir mi, var mı?” diye sordum kendi kendime.

Bu söyleceğimi lütfen yanlış anlamayın amacım kendimi övmek değil ama hayatımdan çıkardığım, beni terk eden her adam istisnasız her adam ben tek bir adım dahi atmadan kendi iradeleriyle geri dönüyorlarsa, açık bir dille hatalarını ifade edip özür diliyorlarsa, “arkadaş olarak da olsa hayatımda olmanı istiyorum” diyorlarsa ve en canımı yakanlarla bile görüşebiliyor durumdaysak bir şey olmalıydı.

Gecenin 2’sinden sabahın 5’ine kadar geçmişe yolculuk ettim, bu adamların kendi iradeleriyle geri dönme nedenlerine dair yaptıkları uzun açıklamaları tek tek zihnimden tekrar geçirdim. Hepsinin cevaplarında ortak bir cümle, davranışlarında da çok benzerlikler vardı.

“Duruşun…duruşun beni deli ediyor!”

Dün gece yine duymuştum bu cümleyi.

“Duruşun derken ne demek istiyorsun?” diye devam ettim. Çünkü neydi bu “duruş” un içini dolduran merak ettim.

“Olaylar karşısında aldığın kararlar, sergilediğin tavırlar, davranışların…”

Aklıma 55 yaşını aşmış gazeteci bir büyüğüm geldi sonra. Zamanında ondan da şunu duymuştum;

“Sana bayılıyorum, ne konuşuluyorsa o an dinliyorsun, fikrini söylüyor ya da tepkini koyuyorsun ve orada bırakıyorsun konuyu. Ne bir başka ortama taşıyorsun ne de lastik gibi uzatıyorsun.”

Tüm bunları bir araya getirince her zaman savunduğum şeyin doğruluğunu da bir kez daha görmüş oldum.

İnsanların sana nasıl davranacağını onlara sen öğretirsin!

Farkında mısınız ilişkilerde genelde en çok acı çeken kadınlar, en çok şikayet eden kadınlar, en çok mağdur edebiyatı yapan kadınlar. Kadınların kendilerini ilişkide ortaya koyuş şekillerine baktığımda ben çok da şaşırmıyorum bu duruma. Mükemmel bir sebep sonuç ilişkisi var aslında.

İlişkiye sahip çıkmak ya da emek vermek adı altında karşı taraf bir şeyleri talep etmeden vermek…

Sahiplenmek, sadakat adı altında ya da aldatılmanın önüne geçebilmek adına hesap sormak, haberdar olma talebi, bireysel sınırları ihlal etme, edilmesine izin verme…

Yalnız kalma korkusu, ilişki bağımlılığı, sevgi açlığı vs. – bunlar aslında kişinin kendisini kendi var edemeyişinden kaynaklanır – nedeniyle her türlü istismara, değersizliğe göz yumma ya da “seviyorum, aşığım” adı altında hoş görme…

Bir tartışma sonrası başkalarının aklına dayanarak uygulanan telefon açmama, engeli basma, ınstagramda postlarla “ben çok mutluyum, seni takmıyorum, unuttum” mesajları gönderme ama deli gibi de diğerinin profilinde dolaşma…

Her fırsatta surat eşliğinde tartışma konusu ile ilgili laflar sokma…

Erkek tarafından ilişki bitirilmek istendiğinde mesajlarla taciz, “ben senin için neler yaptım, yıllarımı verdim karşılığı bu mu?” denilerek ilişki boyunca tutulmuş çetelelerin ortaya dökülmesi, psikolojik baskılar…

Bütün bunların tek bir nedeni var; kişinin kendi oluşturamadığı benliğini, içsel boşluğunu bir başkası üzerinden tamamlaması. Kendi kanatlarını geliştirmek yerine değnek ile yürümeye çalışanlar o değnek ellerinden alınınca ya da kırılınca yalpalarlar, düşerler. Boşluktadır o değneğe dayanan el artık. İşte tam da o boşlukta kopar kıyamet, o boşlukta olur o yalvarmalar, ağlamalar, tacizler, zorlamalar, baskılar, o boşlukta girer stratejiler devreye. O boşlukta can kurtaran gibi sarılınılır o saçma “Onu Kendine Taptırmanın On Altın Kuralı” kitaplarına.

İlişkiler aslında anlık yaşanan bir şeydir. Ama hep bir garanti peşinde olduğu için insanlar yarını hesap ederler ilişkilerinde.

Tanıştıktan hemen sonra analizler başlar.

“Fotoğrafımı beğenmiş. Hem de son 5 postumu arka arkaya. Demek aklı hep bende”

Bana, “Kahve içelim dedi, bence kesin evlenme teklifi edecek.”

İki, üç kahve veya yemek buluşmasının ardından da garantilemek adına başlar o soru sorulmaya;

“Biz şimdi neyiz”?

Şayet her şey güzelse hele ki cinsellik de yaşanmışsa üçüncü ayda da imalarla birlikte o altın soru gelir;

“Ayy, Ayşe’de evlenmiş. Şuna bak ne güzel düğün yapmışlar. Maşşallah. Biz ne zaman evleneceğiz?”

Klişeleşmiş, “aynı” davranışlarla peri masalı tadında mutluluk, ilişkiler beklemek biraz komik.

Herkesin yaptığını yapmak, herkesin yaşadığı şekilde ilişki yaşamak, “aynı” olmak zorunda değilsin.

Bir tartışma sonrası trip atmak ya da telefon açmamak yerine sen konuşmayı, ulaşılabilir olmayı seçebilirsin. Konuşmak istemiyorsan yine konuşarak, konuşmak istemediğini söyleyebilirsin.

Herkes sırf elde tutmak adına “evet” derken, sen istemediğin şeylere “hayır” diyebilirsin. İnsan ne istediğini ya da ne istemediğini biliyorsa, kendi hayatının kaptanıysa “hayır” demekte zorlanmaz.

Birçok kişi konuları günlerce temcit pilavı gibi uzatırken sen rahatsız olduğun noktaları mutsuz hissetiğin o an söyleyip çekilebilirsin.

Tartışırken illa bağırıp, ses yükseltmek, ima etmek, laf sokmak gerekmez sen normal bir tonda kendini ifade edebilirsin, istediğin ya da istemediğin şeyi yalın bir şekilde söyleyebilirsin.

Bir ilişki bittiyse, gitmek istiyorsa karşı taraf herkes zorlarken, yalvarırken sen serbest bırakabilirsin.

Herkes “ne zaman evleneceğiz acaba?” merakıyla bir ilişkiyi yaşarken sen, “bugün hayatımda ve ben bunun tadını çıkaracağım” diyebilirsin. Bugün güzelse, yarın zaten kendini kendiliğinden var eder.

Herkes ayrılık sürecinde mesajlar yağdırarak, yalvararak ya da öfke kusarak zaman ve enerji harcarken, stratejiler üretirken sen kendine dönüp kendine yatırım yapabilirsin.

Üzülme demiyorum, saldırma diyorum.

Tüm bunları yapabilmek için önce “başkası” kavramından kurtulmak gerek. Değnekle yürümek değil, kendi kanatlarıyla uçabilmek gerek.

Kadın olsun erkek olsun fark etmiyor erkekler bu konuda daha çok yaftalandığı için söylüyorum, erkekler sandığınız kadar aptal ya da vurdumduymaz değil. “Aynı” laşan durumlar, kişilikler karşısında onlar da “aynı” davranıyorlar hepsi bu. Farklı olan karşısında şapşallaşıyorlar “aynı”ya alıştıkları için farklı olan karşısında ne yapacaklarını bilemiyor ama er geç fark ediyorlar ve o cümle dökülüyor ağızlarından;

“Duruşun…duruşun beni deli ediyor!”

Sevgilerimle
Ayça Akın
Instagram : aycakn
Twitter : aycakn