İnsan ilişkilerine dair her şeyi mahveden ve ucuzlaştıran şey kişinin başta kendisine sonra karşısındakine dürüst olmaması. Sonrası denize atılan taşın yarattığı dalgalar misali.
İnsanların ağızlarına sakız olan “beklentisiz sevmek” kavramını oldum olası samimi ve gerçekçi bulmadım. Sevmek değil burada samimi olmayan başına eklenen “BEKLENTİSİZ” kelimesi.
Ben böyle bir şeyin gerçekliğine hiçbir zaman inanmadım bu saatten sonra kimsenin de inandırabileceğini sanmam.
“Ben beklentisiz seviyorum” diyenlere çok gülüyorum. Kendilerini fena kandırıyorlar çünkü başta insan doğasına aykırı bir durum beklentisiz olmak.
Sizi bilmem ama ben BEKLENTİSİZ SEVMEM, SEVEMEM.
Ben, BEKLENTİSİZ YAPMAM BİR ŞEYLERİ, YAPAMAM!
Şayet maskelerini indirip, dürüst olup gerçekçi bakma cesaretini gösterirsen sen de göreceksin senin de yapmadığını.
Bencildir aslında insan denilen varlık ve muhtaçtır. Hissetmeye muhtaçtır. İyiye, güzele hatta kötüye, acıya bile muhtaçtır. Aksi halde büyüyemez, yok olur!
Mesela ben keyif almadığım bir arkadaşımla kahve içmem. Şayet zaman ayırıyorsam, onunla aynı masayı paylaşıp sohbet ediyorsam kendimi mutlu hissettiğim içindir. Bu bilinçaltında bir beklentidir, mutlu olma, mutlu hissetme beklentisi.
“Onunla kahve içeceğim ve bu beni o an mutlu edecek”
Evlilikler, ilişkiler…Her ne kadar sebebi için “aşk” denilse de bilinçaltında yalnız kalmama, hayatı paylaşma, cinsellik, çocuk yapma, cinsellik için el – alemin ağzını kapatma vb. kişinin kendisine bile itiraf edemediği çeşit çeşit binlerce beklenti yatar. Her şeyi geçelim seviyorum, seviliyorum. Bundan mutlu oluyorum. Yine bilinçaltında mutlu olma, kendimi mutlu etme beklentisi.
Cinsellik başlı başına beklenti. Sevgiyle yoğrulan hatta bazen yoğrulmayan ama özünde bedensel ve duygusal tatmin beklentisiyle yapılan eylem.
“Anne, baba sevgisi beklentisizdir”
Bence değil.
Malesef bizim toplumumuzda çocuk yapmanın genel mantığı “yaşlandığımda bana bakacak biri olsun” bir nevi uzun vadeli yatırım yani. İkinci çocuk yapma kararı da genelde ilk çocuk için ileride yalnız kalmasın mantığıyla yapılır yine uzun vadeli yatırım. Hadi bunları da geçelim yine temelde aile olma, mutlu olma, hissetme beklentisi…
Soru sormak…Soru soruyorsan cevap beklersin. Çünkü soru sormanın düz mantığı budur!
“Yok ben sorarım ama cevap beklemem” diyorsan bir psikiyatriste görünmende fayda var.
Haa, tabii sormazsan cevap da beklemezsin o ayrı.
İş, çalışmak…para kazanma beklentisi. NET!
Bağış ya da birine yardım yaptığında da beklentisiz yapmıyorsun. Ben şahsen yapmıyorum! Birilerine yardım etmek birilerinin hayatını değiştiriyor bu da beni çok mutlu ediyor, huzurlu hissettiriyor bilinçaltımda bu duyguları yaşamak için yapıyorum aslında.
Bir insanı sadece varlığından sebep sevmek de bile beklenti yatar. Varlığın beni mutlu ediyor! Varlığından ben mutlu oluyorum! Varlığın bana iyi duygular hissettiriyor yani aslında bana iyi hissettiren duyguları hissederek, yaşayarak kendimi tatmin ediyorum.
Ben şahsen beklentili olmak da bunların hiçbirinde bir abukluk görmüyorum.
Sadece diyorum ki; dürüst değiliz! Başta kendimize!
Kendine dürüst olmayan başkalarına da olmaz! “Olamaz” demiyorum, “OLMAZ” diyorum bile isteye olmaz.
Aslında her şey yaratılıştan gelen kendi doğallığında muazzam bir verme – alma döngüsü içinde.
Ama her şeyi doğallığından çıkaran, zorlaştıran, karıştıran, binbir kılıfa sokan İNSAN!
Dürüst olmayarak, samimiyetten uzaklaşarak, öğretilmişliklerle yol alarak, binbir maske takarak, kendi olmayarak kendisini ve diğerlerini yoran İNSAN!
Ben BEKLENTİLİ OLMAYI gayet normal, BEKLENTİSİZ OLMAMAYI gerçek dışı buluyorum.
Asıl mesele beklentili olmak ya da olmamak değil, beklediğinin boyutu.
İşte dengeler bu noktada fena bozuluyor.
Mesela ben birini düşünüp ona zamanımı ayırıp onun için bir şeyler yaptıysam, örneğin kendime kitap alırken ona da almışsam basit bir teşekkürü beklerim.
Birine “seni seviyorum” dediğimde en azından bir tebessüm bir tepki beklerim.
Dürüst ol da söyle, sen beklemezsiniz?
Her zaman derim, bizim sağlıklı iletişim kuramayışımızda ve ilişkilerin günümüzde uzun ömürlü olamayışının altında yatan sebep anlam karmaşalarımız.
Beklemenin karşılığını aynı şekilde aynı dilde almayı ummak…Ben iki yaptıysam o da en az iki yapmalı, ben ona elma aldıysam o da bana elma almalı.
Beklemek ile saplantılı şekilde beklentide olmak…birçok insan ikinci grupta. Kafasında bir beklenti yaratıyor karşıdaki o şekilde beklentiyi karşılamadığında da senaryolar yazılmaya, kıyametler kopmaya başlıyor.
“Sen beni sevmiyorsun”
Belki sen ısın diye sıcak şarap ısmarlamadı sana ama belki de kendi üşürken sen üşüme diye birçok kez ceketini çıkarıp sana verdi o adam…
Belki her sabah yatağına kahvaltı getirmedi ama belki de gazeteni birçok kez kahvaltı masasına koydu o kadın…
Nasıl ki insan bedeni iyi gıdalarla, sporla vb. sağlıklı oluyorsa insan ruhu da alma – verme döngüsü dengeli olduğunda mutlu, huzurlu, sağlıklı olur.
Ama az ama çok almayı bilmezsen ruhunu yavaş yavaş öldürürsün. Bu yüzden “beklentisiz” saçmalığını bir kenara bırakıp dürüst ol ve “ayakta kalabilmem için benim de ruhen beslenmem gerek” diyerek saplantılı olmadan bekle ama ne beklemen ne kadar beklemen gerektiğinin dozunu iyi ayarla, verilenleri de görmeyi bil.
Değerli hissetmeyi, saygı görmeyi, mutlu edilmeyi, gülümsetilmeyi beklemek hakkın.
Sürekli verip hiç almayan – alamayan özellikle de aşk konularında “ben beklentisiz seviyorum” masalına kendini inandıran insanların sonları mutsuz, kurdukları cümleler de hep aynı;
“Beklentisiz sevdim, karşılığı bu muydu?”
O zaman sorarlar adama; beklentisiz sevdiysen neden o zaman bu ağlama, hesap sorma?