SENİNLE SEVİŞİRKEN BAŞKASIYLA SAVAŞIYORSA?

Bizim insanımızda şöyle bir algı var. Evlilik…O imza atıldığı an her şeyin garantisini aldığımızı düşünüyoruz. Özellikle de kadınlar böyle düşünüyor. Neden özellikle kadınlar diyorum? Çünkü erkeklerle aramızda beyinlerimizin işleyişi açısından yaratılıştan gelen nörobiyolojik işleyiş farkı var. Erkekler sürüngen beyin yapısına sahip kadınlar daha komplike işleyen bir beyin yapısına.

Bunu ben değil, bilim söylüyor.

Peki, “Sürüngen beyin” ne demek?

Çok yalın anlatacağım. Düz çalışır! Çok sorgulamaz!

Örneklendireyim; bir erkeğe “git bir bisküvit al” şu marka olabilir diye de alternatif sun, gider markete o markaya bakar, o dediğin yoksa almadan gelir. Marketten “o yok bu var” vs. diye seni aramaz. Başka markaya bakmaz, alternatif düşünmez. – Tabii ki mübalağ yaparak örneklendirdim – Anlatmak istediğim şey, erkek zihni tam hedef odaklıdır.

Erkekler öfke, vurma, kırma, dökme konusunda kısaca şiddet konusunda neden hızlı gaza gelir? Çünkü beyin sürüngen yapıda yani düz, sorgulamıyor. Düz çalışma mantığıdır işte bu.

Kadınlar ise beyin yapısı olarak daha detaylı düşünür.

Şimdi bunu ilişkiler açısından konuşursak erkek beynine, sorgulamayan beyine (ben yalın anlatabilmek adına böyle ifade ediyorum) toplumsal öğretileri de dayattığınızda sizce ortaya nasıl bir insan çıkar?

Bu toplumsal öğretileri komplike düşünen beyin yapısına sahip kadının beynine yüklediğinizde ortaya ne çıkar?

“Bu kadın kim?”
“O omzundaki saç mı?”
“2978373 saniyedir onlinesın kimle konuşuyorsun, biri var dimi?”
“Ayyy üç postuma arka arkaya beğeni yapmış beni seviyor bence bu”

Erkek;

“Al tarafı seviştik ne evlenmesi”

Tanıdık geldi mi?

Tüm bunları ilişki diline çevirip minimalize edersem şunu söyleyebilirim;

Erkekler genelde ilişkilerde “vurdumduymaz” olarak yaftalanır. Genelde daha çok üzülen de kadınlardır. Çünkü erkekler daha çok o an olan neyse olana teslim olup “ŞİMDİ”yi yaşıyorlar, kadınlar ise beklentilere teslim olup gelecekte.

Sebebini ise yazı diliyle ne kadar olabiliyorsa en yalın ve kısa şekilde anlatmaya çalıştım.

Evliliğe gelince… işte orada kaos, facia var. Başta anlamsal kaos var. Zaten yapısı gereği komplike düşünen kadın beyni öğretilmişliklerle de yoğrulunca “evlendik artık tapusu bende” kafasıyla kendini körlemesine bir şeylere inandırıyor, mesela aldatılmayacağına. Erkek de sorgulamadan – kadın ve erkek “insan” doğası da tek eşli olmadığı için / bununla ilgili bir yazı yazmıştım – kolayca anlık durumlara teslim oluyor.

“Evlendik tapusu bende bir yere gidemez o” inancını kendisine aşılayan ya da kendisine işlenen kadın komplike beyin yapısı nedeniyle de aldatma karşısında tabiri caizse saldıracak yer arıyor. Çünkü inandığınla ters bir durum çıkıyor ortaya. Nasıl baş edeceğini bilmiyor. Kadın aslında kendisiyle olan çatışmasını dışa yansıtıyor. Komplike düşünen beyni bu sefer kendisi için de çalışıyor.

Erkek zaten rahat çünkü doğuştan nörobiyolojik yapısı onu düz düşündürtüyor, sorgulamıyor!

Ben çocuk yoksa(!) evliliğin bağlayıcı bir şey olduğuna inanmıyorum. Bir insanla evlilik akti yapıyorsun diye seni aldatmayacağına körlemesine inanmak aslında kendine yaptığın kötülük. Aldatmak sadece fiziksel olmaz flört de evlilikte aldatmadır. Zihinsel aldatma diye bir şey de var.

BELKİ DE YANLIŞ SORUYU SORUYORUZ!

Kadın olsun erkek olsun kişide beynine hükmedecek kontrol yoksa neye imza attırırsan attır ya da at bir hükmü olmayacaktır. Belki de asıl sorulması gereken soru “Beni aldatmazsın değil mi aşkım?” sorusu değil, “Bir insanın %100 kontrol gücü var mıdır?” sorusudur. Ben sanmıyorum ve geçenlerde okuduğum şahsen çok da doğru bulduğum şu alıntı da beni onaylar nitelikte;

“Sizinle sevişen bir insanın aslında kiminle savaştığını bilemezsiniz. Sizi öperken kimi öldürmeye çalıştığını, sizi severken kimden nefret ettiğini tahmin bile edemezsiniz. Çünkü; her aşk bir diğerinin intikamıdır aslında.”

Peki, ne yapacağız?

Hayatta hiçbir şeyin %100 garantisinin olmadığını kabul edip bir şeylere sıkı sıkı tutunup zamk gibi yapışmayacağız.

Bir şeylere sıkı sıkı tutunmamak da kendi hikayelerimizi yazabildiğimizde, önce “ben” benliğini oluşturabildiğimizde olacak.

“Biz”i yaratmadan önce “Ben”i yaratacağız, yaratacağız ki “biz”i oluşturan diğer “ben” gittiğinde onsuz bir “ben” var olabilsin.

Erkekler bir ilişki bittiğinde elbette acı çekiyorlar ama kadınlar kadar hayattan kopmuyorlar.

Ne dersiniz, erkekler “ben” benliğini yaratmak konusunda biz kadınlardan daha mı başarılılar acaba?

Sevgiler,
Ayça Akın
Instagram : aycakn
Twitter : aycakn
Youtube : aycakn