ONU KENDİNİZE TAPTIRMANIN FORMÜLÜ…

Kelimelere çok takılıyorsun. O kadar çok yüzeyde yaşıyorsun ki derinlerden haberin yok. Gerek raflar olsun gerek blog, haber vb. siteleri olsun, “Bir erkeğin sevdiğini nasıl anlarsınız?”, “Onu kendinize nasıl aşık edersiniz” gibi feleğin çemberinden geçmiş, stratejide usta olmuş kalemlere ait yazılara o kadar çok rastlıyorum ki…Bu konuda yazılan kitaplar bile var, “Onun aklını al”, “Onu kendine taptır” vs.

Gülüyorum, gerçekten çok gülüyorum.

Madem bu işler taktikle, stratejiyle oluyor, madem aramızda starteji konusunda ustalaşmış kişiler var neden günümüz ilişkileri artık uzun vadeli olmak yerine kısa bir zamanda sonlanıyor?

Neden evliliklerin artması gerekirken boşanmalar arttı?

Neden hiç kimse aradığı aşkı bulamıyor ya da yaşadığı ilişkide mutlu değil?

Ben söyleyeyim; işte bu stratejik çalışan, taktiklerle hayatında ki erkeği / kadını elde tutacağına inanıp uygulayan kafa yapısından dolayı. Derinde değil yüzeyde dolanan algılardan dolayı.

Tutturmuşsun bir fedakarlık kelimesi gidiyorsun ve bu beklentiye giriyorsun ama yüzeyde dolanıp derinden bakmak aklına dahi gelmediği daha doğrusu ilişkilerini öğretilmişliklerle yaşadığın için şunu hiç anlamıyorsun; kalpten, istenilerek verilen şeyin adı fedakarlık olamaz dolayısıyla iki insan birbirini gerçekten seviyorsa ortada fedakarlık diye bir şeyde olmaz, verilen ya da verilecek olan isteyerek doğallıyla olur.

Mesela, gelen mesajın sıcaklığını, soğukluğunu irdeleyecek kadar yüzeysel yaşıyorsun ilişkini. Sen uzuuuun cümleler beklerken gelen kısacık cevap karşında hemen karşındakini analize başlıyorsun arkadan da senaryolar başlıyor.

O kadar öğretilmişsin ki, “seni seviyorum” demenin sevgi göstergesi olduğunu sanıyor, sana “seni seviyorum” diyeni göklere çıkarıyor, bu cümleyi duymadığında ise yine başlıyorsun senaryo yazmaya.

Doğum gününde çiçeğin gelmezse başlıyorsun ilişkini sorgulamaya.

İki gün telefonun çalmasa aldatıldığını bile düşünüyorsun.

O zaman sen ilişkiyi, aşkı, sevgiyi gözlerde değil, davranışlarda arıyorsun. Hislerle değil, sözlerle ilişkine yön veriyorsun.

Öğrendiğin ya da öğretildiğin kurallarla bir arada kalmaya, karşındakini hayatında tutmaya çalışıyorsun.

Her daim birlikte olmayı, her adımı paylaşmayı aşk, ilişki sanıyorsun.

Sürekli fedakarlık bekliyorsun ve bunun adına aşk, sevgi diyorsun. Ne kadar çok fedakarlık o kadar çok büyük aşk demek oluyor senin için.

Önce “ben” olmadan “biz” olmak için çabalıyorsun ve bunu beceremediğinde taktiklere başvuruyorsun.

Gerçek olanı arıyor ama gerçekçi davranmıyor, gerçek olanı göremiyorsun!!!!

Özellikle de hemcinslerime bir kaç önerim olacak;

Bir erkeğin sizi sevip sevmediğini kitaplardan, size sunulan stratejilerden öğrenemezsiniz. Bir erkeğin sevip sevmediğini ancak ve ancak hissedebilirsiniz.

Mesela gerçekten seven, değer veren, önemseyen erkek “seni seviyorum” demek yerine tabakta ki son lokmayı size bırakır ve “bunu bitireceksin” der.

Gerçekten seven, değer veren, önemseyen erkek “donacaksın” deyip kendi donduğu halde “ceketini çıkarıp size verir.

Gerçekten seven, değer veren, önemseyen erkek hastalandığınızda “doktora git – gidelim” diye beyninizi yer.

Gerçekten seven, değer veren, önemseyen erkek sizin yanınızdayken çocuklaşır.

Gerçekten seven, değer veren, önemseyen erkek toplum içinde sizi gururlandırır.

Gerçekten seven, değer veren, önemseyen erkek sizin için nadirde olsa yemek yapar, kahvaltı hazırlar.

Gerçekten seven, değer veren, önemseyen erkek başarılarınızla kendi adına da sizin adınıza da gururlanır ve bunu da size gözlerinde ki ışıkla, kelimelerinde ki coşkuyla hissettirir.

Gerçekten seven, değer veren, önemseyen erkek bulduğu her fırsatı sizinle değerlendirir. Beynini yemenize gerek yok.

Bu ve bunun gibi davranışlar sizde mutluluk hissi uyandırmıyor, sizi heyecanlandırmıyorsa ne ona, ne de kendinize işkence ederek bir şeyleri oldurmaya çalışmayın.

Sevgilerimle
Ayça Akın
www.aycaakin.com
www.motivasyonatolyesi.com
www.instagram.com/aucakn
www.twitter.com/aycakn