Prof. Dr. İLKE SİPAHİ : ÇOĞU KİŞİDE ŞİKAYETE YOL AÇMIYOR, AMA O SESSİZ BİR KATİL!

Kalp…Aşk, sevgi, sızı, kırıklık gibi olgular söz konusu olduğunda fazlasıyla önemsediğimiz, yeri geldiğinde her şeyin suçlusu ilan edip “artık kalbimi kapattım” diyerek cezalandırdığımız, bizi hayatta tutan en önemli şey olmasına rağmen hoyratça davrandığımız en önemli organımız. Hayatla aramızdaki tek bağ , var olma sebebimiz olan bütün şiirlerin, romanların, aşk hikayelerinin yegane kahramanına, kalbimize ne kadar iyi bakıyoruz? Onun sağlığını ne kadar önemsiyor ne kadar hiçe sayıyoruz? Ekranlardan da tanıdığınız tıp dünyasında çığır açan keşifler yapmış Şişli Memorial Hastanesi Kardiyoloji uzmanı Prof. Dr. İlke Sipahi’yi yakaladım ve hepsini sordum.

  • Öncelikle İlke Sipahi kimdir, tanıyabilir miyiz?

Kendimi ezber bozan klinik araştırmaları olan bir kalp hastalıkları uzmanı olarak tanımlayabilirim.  Ayrıca kalp yetersizliği ve kalp nakli uzmanıyım.

  • Neden doktorluğu seçtiniz? Neden alan olarak kalp? Zor, herkesin harcı olan bir meslek ve alan değil.

Lise yıllarında hayatta en önemli şeyin yaşamın kendisi olduğunu düşünürdüm. Dolayısıyla o zamanlar bana en önemli meslek, hatta tek önemli meslek hekimlik gibi gelirdi. Kardiyoloji dalını seçmemin sebebi de yine benzer. Malum, insanların çoğunluğu kalp hastalıklarından kaybediliyor. Ben de en çok hastayı kurtarabileceğim dalı seçmek istemiştim. Ayrıca tıp fakültesindeyken kalbin gerek elektriksel gerekse mekanik çalışma prensipleri bana çok matematiksel ve çok anlaşılır gelmiş, bende heyecan uyandırmıştı.

  • İlke Sipahi hastane, muayene dışında yani işi dışında kendini nasıl motive eder nasıl enerji depolar?

Aslında yine mesleğimle ilgili olacak ama hastane işleri dışında en çok keyif aldığım şeylerden biri meslektaşlarımla kongrelerde, seminerlerde bir araya gelmek ve bilimsel ve klinik tecrübelerimi bu ortamlarda paylaşmak. Bu aslında mesleğimin bir parçası olsa da bana büyük keyif ve enerji veriyor. Bundan başka ben de eşimle vakit geçirmeyi bazen okumayı ve sinemayı seviyorum. Spor olarak da pilates, yürüyüş ve biraz da yoga yapıyorum. Ayrıca itiraf etmeliyim ki, bazen boş oturup hiçbir şey yapmamak da insanın ruh sağlığına çok iyi geliyor!

  • Devrim yaratacak araştırmalara, keşiflere imza attınız. Neler bunlar? Mesela tansiyon da devrim niteliğinde bir keşfiniz var.

Daha önce de söylediğim gibi ben bir klinik araştırmacıyım. Yani gerçek hastalarla araştırmalar yapıyorum. Ayrıca bilhassa son yıllarda meta-analiz ismini verdiğimiz bir araştırma metodunu da sıkça kullanıyorum. Meta-analiz ile yeni klinik deney yapmadan, daha önce yapılmış deneylerin sonuçlarını harmanlayarak çok kıymetli sonuçlara ulaşılabiliyor. Bu metotla kardiyoloji alanında daha önce cevaplanamamış önemli bazı sorulara yanıt bulma şansım oldu. Hatta daha önce hiç sorulmamış soruları sormak bile mümkün oldu. Tansiyon ile ilgili ve bu meta-analiz metodunu kullanan çok sayıda araştırmam oldu. En çok ses getirenini 2010 yılında yayınladım ve bir grup tansiyon ilacının kanser riskini arttırdığını tespit ettim. Bu makale dünyanın en prestijli tıp dergilerinden Lancet Oncology’de yayınlandı. Yüzlerce atıf aldı. Araştırmam çok ses getirse de başta bu ilaçlarla ilgili herhangi bir yaptırım söz konusu olmadı. Ancak aradan yaklaşık on yıl geçtikten sonra, yani son iki yılda bu ilaç grubunun içerisinde çok sayıda kanser yapıcı maddenin bulunduğu saptandı. Sonunda bu ilaçların bir kısmı hem ülkemizde hem de dünyada piyasadan çekildi. Dolayısıyla benim araştırmam bu konuda adeta bir öncü görevi görmüş oldu.

  • Biliyoruz ki tansiyon özellikle hipertansiyon toplumumuzda sıkça görülen bir durum. Ama bir o kadar da yeterince önemsemediğimiz bir durum. Hangi noktadan itibaren risk altındayız? Tansiyon sorunumuz olduğunu nasıl anlayacağız?

Evet, hipertansiyon en sık görülen hastalıklardan. Erişkinlerin yaklaşık üçte birinde hipertansiyon var. Gerek benim 2000’lerin ortalarında yaptığım araştırmalar gerekse yeni yayınlanan tedavi kılavuzları riskin büyük tansiyon 120-130’u geçtiğinde artmaya başladığını gösteriyor. Bu riskler de inme, kalp krizi, böbrek yetmezliği, kalp yetersizliği gibi ciddi hastalıklar. Maalesef hipertansiyon çoğu hastada şikayete yol açmıyor. Dolayısıyla yüksek tansiyona batıda ‘‘sessiz katil’’ derler. Yüksek tansiyonun olup olmadığını çoğu zaman sadece tansiyonu ölçerek anlayabiliyoruz.

  • Bu rahatsızlığın önüne illa ilaçla mı geçmek gerekiyor? Ya da tansiyon ilacına başlayan biri bırakabilir mi? Ömürlük müdür bu durum?

Evet, çoğu hastada tansiyonu ilaçla baskılamak gerekiyor. Yüksek tansiyon bu kadar sık bir hastalık olmasına rağmen tam nedenini bugün hala bilmiyoruz. Ve dediğin gibi çoğu hastada ömürlük bir durum oluyor. Ama tansiyonu yükselten sebep aşırı kilolar, sigara ve veya aşırı alkol tüketimi ise o zaman yaşam tarzı değişiklikleri ile tansiyonun tümüyle düzelme ihtimali var. Öte yandan yaşam tarzı kötü olmayan, ideal kilolu birinde hipertansiyon saptadıysak bu maalesef çoğu zaman ömürlük bir durum oluyor. Yani aslında paradoksal bir durum var. Kötü yaşıyorsan, iyi yaşayarak hipertansiyondan kurtulma şansın var. Ama iyi yaşıyorsan ve buna rağmen tansiyonun yüksekse o zaman kurtulamıyorsun!

BU TAVSİYELER HALK SAĞLIĞINI CİDDİ TEHDİT EDİYOR!

  • Herkesin merak ettiği bir şey var. Canan Karatay bu zamana kadar zararlı diye bildiklerimizin aksine onların zararlı olmadığını hatta tüketmemizi söylüyor. Tıp dünyası da toplum bireyleri de ikiye bölünmüş durumda. Hangisine inanalım? Ben siz ne derseniz ona inanırım.

Aslına bakarsan tıp dünyası ortadan ikiye bölünmüş falan değil. Bu konularla ilgili bilim üreten insanlar o hanımın söylediklerinin aksinin doğru olduğunu defalarca ispat ettiler. O hanım kolesterolün sadece kalp hastalığı yapmadığını değil, aksine kalp hastalığından koruduğunu dahi iddia etti. Yine aynı hanım geçenlerde ucuz yemek istiyorsak bir öğünde tanesi 1 TL’den 10 tane yumurta yiyebileceğimizi söyledi. Bu saçma sapan öneriler maalesef hiç de masum değil. Gün geçmiyor ki, televizyonda duyduğu tavsiyelere uyup sonunda kalp krizi ile gelen bir hasta görmeyelim. Gerçeklerle bağdaşmayan bu tavsiyeler aslında halk sağlığını ciddi olarak tehdit ediyor.

  •  Kalp pili hepimizi korkutan bir şey. Ne kadar güvenebiliriz?

Kalp pilleri doğru hastalarda gerçekten işe yarıyor. Kalp pillerinin iki ayrı kullanım alanı var. Birincisi kalp hızı çok yavaş olan hastalar. Bu tarz hastaların bayılma gibi yakınmaları da varsa bu piller gerçekten faydalı. İkinci kullanım alanı ise kalp yetersizliği hastaları. Ancak malesef her kalp yetersizliği hastası kalp pillerinden istifade edemiyor. Yine benim yaptığım iki araştırma hangi tip kalp yetersizliği hastalarının bu pillerden istifade edeceğini açıkça ortaya koydu. Tüm dünyadaki tedavi kılavuzları da bu araştırmaların sonuçlarını benimsedi ve artık piller sadece bu tip kalp yetersizliği hastalarında uygulanıyor.

  •  By – pass ve stent farkı ve ömürleri nedir bu işlemlerin?

By-pass ve stent kalbi besleyen koroner damarlarda tıkanıklık olduğu zaman kullanılan yöntemler. By-pass bildiğiniz gibi açık kalp cerrahisi gerektiriyor. Stent ise anjiyografi esnasında takılıyor. Dolayısıyla, stent göreceli daha basit bir işlem. Ama stent son derece lokal bir tedavi sadece takıldığı bölgeyi etkiliyor. Bypass ise damarların dar olduğu bölgelerin tamamını kurtardığı için daha geniş alanları etkileyen bir tedavi metodu. Net olarak ömür verebilmek mümkün değil. Birçok hastada stentin veya bypassın ömrü onlarca yıl olabiliyor. Ama hem bizim hem de diğer araştırmacıların yaptığı çalışmalar, bilhassa birden fazla damarında tıkanıklık olan hastalarda by-passın stentten üstün olduğunu gösteriyor. Uzun vadede by-pass ile kalp krizi ve ölüm risklerinin çok daha düşük olduğu aslında iyi biliniyor.

GENİŞ BEL ÇEVRESİ ABDOMİNAL OBETİZE ANLAMINA GELİYOR!

  • Kalp sağlığı ile belin alakası nedir? Kalbimizde “bir sorun olabilir” diyerek doktora başvurmamız için nelere bakmamız gerekir? Yani sorun kalpte mi yoksa psikolojik mi nasıl anlarız?

Bel çevresinin genişliği genellikle hastaların ne kadar yağlı olduklarının bir göstergesi. Geniş bel çevresi abdominal obezite dediğimiz tablo anlamına geliyor, bunun da damar sertliği riskini arttırdığını biliyoruz. Dediğiniz gibi anksiyete, panik bozukluk gibi psikolojik durumlar kalp hastalığı ile karışabiliyor. Bazen hastanın bunu ayırt etmesi, hatta hekimlerin dahi ayırt etmesi güç olabiliyor. Her halükarda göğüs ağrısı, nefes darlığı, çarpıntı, bayılma gibi yakınmaları olan hastaların kardiyolog kontrolünden geçmeleri gerekir. Bununla beraber panik bozukluk da bu şikayetlere yol açabiliyor. En önemli ayırt edici özelliklerden biri hastada derin bir ölüm korkusunun olup olmadığı. Eğer ciddi ölüm korkusu varsa bu panik atak lehinedir.

  • Her kalp çarpıntısı, göğüs ağrısı, nefes darlığı, uyuşma tehlike midir? Kalp krizi geçirdiğimizi nasıl anlarız ya da anlayabilir miyiz? Kalp krizi geçirdiğimiz sırada “aspirin yutun” diyorlar – tabii aklımıza gelirse – bir faydası var mı gerçekten?

Kalp krizi çoğunlukla göğüsün ortasında yani sternum adını verdiğimiz göğüs kemiğinin arkasında baskı veya yanma tarzında şiddetli bir ağrı ile ortaya çıkar. Bu ağrı bazen sol kola bazen de çeneye, sırta veya karna yayılabilir. Kadınlarda veya yaşlı hastalarda ise kalp krizi esnasında nefes darlığı ön planda olabilir. Kalp krizinin tedavisi evde pek mümkün değil. Dolayısıyla eğer ciddi bir şüphe varsa derhal ambulansla acil servise gidilmeli. Evde alınacak aspirin benzeri herhangi bir ilacın kalp krizi esnasında hayat kurtarıcı olması zordur.

  • Tansiyon ilaçlarının az da olsa kanser riskini arttırdığını keşfettiniz. Psikoloji ve beden özellikle de kalp stresten en çok etkilenen yapılarımız. Tansiyon sorunu olan biri bu bilgiyle tansiyon ilacını kullanırken daha da strese girip bu da tasiyonunu etkilemez mi? Tam bir kullansak mı kullanmasak mı durumu. Ne dersiniz bu konuda?

Evet, bazı tansiyon ilaçlarının kanser riskini arttırma ihtimali hastalarımızı haklı olarak ürküttü. Doğrudur, stresle tansiyon geçici de olsa yükselebilir. Bununla beraber piyasada kanser riskini arttırmadığını çok iyi bildiğimiz onlarca tansiyon ilacı var. Dolayısıyla doktorlar rahatlıkla onlara geçiş yapabilir, bu konuda strese girmeye gerek yok.

  • Nerede okudum bilemiyorum ama aklımda kaldı. Bir insanın ömrü boyunca ortalama kap atış sayısı belliymiş. Dolayısıyla egzersizler pek de bir şey fark ettirmiyormuş. Ne kadar doğru bir bilgidir bu? Yoksa bu da sosyal medya saçmalıklarından biri mi?

Bu doğru değil. Belli bir atış sayısına ulaştıktan sonrasında kalp duracak diye bir şey yok. Ayrıca egzersiz çoğu hastada faydalı. Ama sadece egzersiz yeterli olmayabiliyor.

HER ŞEYİ İLLA SAĞLIĞIMIZA İYİ GELSİN DİYE YAPMAK ZORUNDA DEĞİLİZ!

  • Biliyorsunuz ben RA’yım. Doktorum da hocanız. Hasta tecrübelerinden aktif cinsel yaşamın RA ağrılarına iyi geldiği söyleniyor. Doktorum da hamilelik döneminde RA’nın pasifleşebildiğini söylemişti (aktifse) Kalp sağlığımızı korumak için egzersiz, diyet dayatmaları dışında bu tarz günlük keyif alarak yapabileceğimiz ritüel tarzı bir uygulama var mı? Egzersiz, diyet denilince insanlar kaçıyor genelde.

Evet, değerli hocam Romatoloji profesörü Dr. Huri Özdoğan’ı da burada anmış olalım. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde kendisinden çok şey öğrenmiştim. Diyet ve egzersiz dışında kalp hastalıklarını engelleyebilen ritüel tarzı bir uygulama pek yok. Öte yandan bazı araştırmalar yoga ve meditasyonun kan basıncını biraz azaltabildiğini düşündürüyor. Bir de tabi şu var, her şeyi illa sağlığımıza iyi gelsin diye yapmak zorunda değiliz. Örneğin, kalp veya eklem sağlığımıza iyi veya kötü gelmeyecek yani nötr ritüeller de pekala keyifli olabilir.

  • Ben şunu sormuşumdur zaman zaman kendime. İnsanın yaşayacağı ömür belli. Yani ömrümüz boyunca yoga da yapsak, doğanın içinde de yaşak, tüm beyazlardan uzak da dursak, en organik şekilde de beslensek, spor da yapsak kısaca dört dörtlük sağlıklı da yaşasak öleceğiz. Son yazılı yani. Tüm bunlar o sonun tarihini değiştirmeyecek. Neden bunca zahmet o zaman?

Bu soru kardiyolojiden çok felsefenin alanına giriyor sanırım. İdeallerimiz ve değerleriniz doğrultusunda bir ömür sürebilmemiz için iyi kötü bir ruh-beden sağlığına ihtiyacımız var. Dolayısıyla sağlıklı alışkanlıklar bizim anlamlı bir ömür sürmemize yardımcı olacaktır diye düşünüyorum.

  • Kalp ameliyatları eskisi kadar korkutucu mu? İnsanı ürküten ameliyatlardan kalp ameliyatları. 2020 yılındayız. Neler değişti?

Eskisi kadar korkutucu değil kesinlikle, ama tabii yine de ciddi ameliyatlar bunlar. Son 30-40 yılda kardiyoloji ve kalp cerrahisinde çok ciddi bilgi ve tecrübe birikimi oldu. Dolayısıyla işlemlerin sonuçları eskiye kıyasla çok daha iyi. Ayrıca artık birçok ameliyat daha küçük kesilerle ve bazen de robotik kollar yardımıyla yapılabiliyor.

  • Her doktor stresten uzak durun diyor. Mümkün mü sizce? Nasıl duralım? Siz durabiliyor musunuz bir doktor olarak? Kalp sağlığımız için neler yapalım? Basit ve pratik önerileriniz var mı?

Stres bütün memelilerin hayatının bir parçası. Stressiz bir hayat kimse için mümkün değil. Burada maksat stresi başa çıkabileceğimiz seviyelere indirmek olmalı. Bunu da bazı güçlü stres kaynaklarını mümkünse hayatımızdan uzaklaştırarak başarabiliriz. Ayrıca stresle başa çıkmada ben okuyarak bilinçlenmenin, ayrıca çalışma saatlerini yönetebilir hale gelmenin, hayattaki zorunlulukları mümkün mertebe azaltmanın ve dönem dönem de egzersizin faydalarını gördüm. Öte yandan bazı stresörler de aslında faydalı. Örneğin, hayatı boyunca hiç sınav stresine maruz kalmayan bir birey tam potansiyeline nasıl yaklaşabilir, kendini ne kadar gerçekleştirebilir?

  •  Ölümsüzlüğün formülü bulanacak mı sizce?

Bilmiyorum. Umarım bulunmaz, bazı insanların hiç ölmeme ihtimali beni çok, ama çok strese sokar!

  • Ben sizi tanıyan biriyim. Hayata farklı baktığınızı biliyor ve de bu topluma göre sizi düşünce şekliniz açısından marjinal buluyorum. Tıbben kalbimize iyi bakabiliriz belki, ya manevi anlamda kalbimize nasıl bakıyoruz? İlişkiler, iş hayatı, sosyal hayat…Kalplerimiz özgür mu tutsak mı sizce?

Özgürlük çok kıymetli. Kimseye eyvallahının olmaması. Ama ‘‘Özgürlük bedel ister’’ bir Bulutsuzluk Özlemi şarkısında dendiği gibi. Öte yandan insanoğlu sosyal bir varlık, diğer insanlara mutlaka ihtiyacı var. Dahası, hayat arkadaşı olmadan kendisini ‘‘tam’’ hissetmeyecek şekilde kurgulanmış. Sanırım ideali insanların kendini özgür de hissedebildikleri bir ilişkinin içinde olmaları.

  •  Hayata dair bir motto istesem sizden ne olurdu?

Hayat kısa bir motto ile özetlenemeyecek kadar karmaşık bana kalırsa. İlla bir şey söylemek gerekirse biraz spor ayakkabı sloganı gibi olacak ama ‘‘Just live it…’’ (Sadece yaşa) Bir de belki yanına ‘‘…your own way’’ (kendi yoluna bak) ekleyebiliriz!

Prof. Dr. İlke Sipahi’ye ulaşmak için;
Web
Instagram
Twitter