İLİŞKİLER NEDEN YÜRÜMÜYOR BİLİYOR MUSUNUZ?

Kadının işyerine 5 – 6 yıl sonra bir telefon gelir. Telefondaki ses bir erkek sesidir;
 
– Merhaba (kadının ismi), Ben ( adamın isimi) tanıyabildin mi?
– Merhaba, Hayır tanıyamadım.
– Peki, (adamın isimi + adamın ikinci isimi) desem?
– Üzgünüm, çıkaramadım. ——– Soyadınız nedir?
– (İsim + isim + soyad)
– İşyerimin telefonunu nereden buldun?
– Sen söylemiştin.
– Arama sebebin nedir?
– Seninle önemli bir şey konuşmam gerekiyor, cep numaranı verirsen hemen yazarım.
– Hayır, söylemek istediğin bir şey varsa mail atabilirsin.
– Çok önemli ama…
– Mail atarsın, önemli olup olmadığına ben karar veririm.
– Peki, mail adresini rica edeyim.
– (mail adresi)
– Birazdan gönderiyorum, teşekkürler, kolay gelsin.
– Rica ederim. Teşekkürler.
 
Kadın 5 – 6 yıl sonra ortaya çıkan bu adamın şaşkınlığını yaşarken mail kutusuna mail düşer. Gerisi bildiğiniz hikayelerden. Oldukça kötü sonlanan bir ilişkinin ardından adam onca yıl üzerine hatalarını anladığını, kadına yaşattığı üzüntülerin tamamiyle kendinden kaynaklandığını, zamanında kadının binlerce kez kendisine insanlara – ilişkilere kısaca hayata bakış açısından dolayı psikolojik destek alması gerektiğini söylemesine rağmen kadının dediğine gelerek geçen yıllar içinde psikolojik destek aldığını ve düzeldiğini ve hatalarını telafi edebilmesi için bir şans daha istemesi.
 
Kadın bir yandan adamın işyerini arama cesaretini gösterip cesurca davranmasını takdir ederken kafasına üşüşen onlarca soruyla uğraşmaya başlar. Bir tarafta bir dönem bir şeyler paylaştığı adam, bir tarafta kalp kırıkları, üzüntüleri, bir tarafta da belki de yeniden hayatını kurmaya çalışmış, gerçekten de kırdıklarını, döktüklerini toparlamaya çalışan bir adam…
 
Kadın hem kendine hem de belki de hayatını yeniden yapılandırmaya çalışan bir adama bu kendini yeniden inşa sürecinde zarar vermemek için bir kaç arkadaşıyla olanı paylaşır.
 
Aldığı cevaplar zihinsel yükünü birken iki yapar;
– Cevap bile verme.
– Bu zamana kadar neredeymiş?
– Ne olursa olsun, huylu huyundan vazgeçmez.
– Sakın muhatap olma.
– S***ir et allah aşkına ya.
– Bla bla bla…
 
Yazımın buradan sonrasını kişisel fikirlerimi de katarak kişisel gelişimci yazar kimliğimle devam edeceğim.
 
YAPMAYA DEĞİL, YIKMAYA KURULU ZİHİNLERİMİZ!
 
Öncelikle bu çok bilmiş zeka küpü arkadaşlara şunu hatırlatmayı görevim biliyorum;
 
Psikologlar ve psikiyatrlar ruhsal, düşünsel, zihinsel dengeyi hatta mutluluk, öfke vb. bir çok duyguyu meydana çıkaran hormonların dengesini kaybetmiş insanların tekrar aynı dengeyi yakalayabilmeleri için varlar.
 
Yani kalp, göz, kulak, beyin gibi işlevlerimiz bozulduğunda nasıl bu işlerin uzman doktorları varsa ruhsal ve düşünsel bozulmalarda da başvuracağımız uzmanlar var.
 
Bu bir dip not olarak dursun burada.
 
Günümüzde herkes yürümeyen ilişkilerden yakınıp duruyor. Taraflardan birini dinleseniz diğeri suçlu, diğerini dinleseniz diğeri suçlu. Hep tek taraf mağdur olmuş, hep tek taraf melek, düşünceli davranmış, üzerine düşen her şeyi dört dörtlük yapmış ama yine de değersizliği, haksızlığı hep o tek kişi görmüş.
 
Belki öyledir – ki bence değil, ego denilen şey olduğu sürece ve de egosuz insan olamayacağı için kimse %100 melek değildir.
 
İlişkiler neden yürümüyor biliyor musunuz?
 
İletişimsizlikten, yukarıda saydığım cevapları veren çok bilmiş zeka küpü, sözde sizi düşünen sürekli yapmaya değil yıkmaya odaklı zihniyetlerden yürümüyor.
 
Hata yapan kişi hatasını anlayıp telafi etmeye çalışsa, özür dilese, çaba sarfetse bile vur abalıya yapmak hücrelerimize işlemiş.
 
– Tabii, tabiii… Aklın başına şimdi geldi dimi? Dur bak sen, ben seni nasıl süründüreceğim gör. Cevap vermeyeceğim, açmayacağım telefonu. Arasın dursun.
 
Vay be!!!! Sanırsın dünyayı o yarattı, o hükmediyor.
 
Kendimizi büyük görüyoruz! Ego ne kadar büyükse o kadar yukarlardayız.
 
İletişimsizlikle ya da atar yapmakla neyi çözüyoruz? Şahsen ben hiçbir şeyi çözemediğim gibi zaman zaman bunun bedeli yalnızlık bile oldu.
 
Tabii ki de demek istediğim hata yapmış bir insanı özür dilediği an hemen hayatınıza alın demiyorum. Yaşanmış kötü deneyimlerden ders çıkarıp, bireysel sınırlarımızı korumamız şart. Ama bir insana, hele ki ortada kan davası yoksa hatasını anlayıp düzeltme çabası içine girmek isteyen bir insana fırsat vermemek bana doğru gelmiyor.
 
Hata yapan insanları hata yapmamaları için eğitmek gerek, öğretmek gerek, göstermek gerek. Onların kendilerini doğru var edebilmeleri için onlara destek olup, onlara bir şey(ler) katmak gerek. Kesip atmak yerine seviyeyi koruyarak kendilerini ortaya koyabilme fırsatını onlara da vermek gerek.
 
– Bana ne ya, ben mi uğraşacağım / Aman hiç uğraşamam.
 
E o zaman şikayet etmeyeceksin güzel kız, o zaman şikayet etmeyeceksin paşam.
 
Kendini yok etmeden yıkmak yerine yapmak…
Kendini yok etmeden yıkıcı olmak yerine, yapıcı olmak…
Kendini yok etmeden hayattan uzaklaştırmak yerine hayata kazandırmak…
 
Bunlar büyük ruhların, büyük yüreklerin, büyük zihinlerin yapabileceği şeyler.
 
BİR İNSAN DEĞİŞEBİLİR Mİ?
 
Bence evet.
 
Bir insan kendi kendini var edemiyor, ruhsal ya da zihinsel olarak kendine hükmedemiyorsa yukarıda açıklamasını yaptığım uzmanlardan destek alıp hayata yeniden başlayabilir.
 
Bu başlığımı Oscar Wilde’in sözüyle kısa kesmek istiyorum, bence bu soruya gayet yeterli bir cevap;
 
“Ben hiç değişmem! Neden? Hayat sana bir şey öğretmedi mi?”
 
Herkes değişebilir, şayet ölü değilseniz, nefes alıyorsanız, mental bir engel durumu söz konusu değilse hayat illa ki bir şeyler öğretir. Kimi erken öğrenir kimi geç öğrenir ama illa ki öğrenir. Kimi kaybederek öğrenir, kimi ölerek öğrenir ama illa ki öğrenir.
 
İlişkiler de – iletişimler de yaşanan bu gibi sorunlar da sorgulanması gereken tek şey samimiyettir. Bunu anlamak içinse “s***ktir et, cevap bile verme(m)” demek yerine “zaman ver” demek en akıllıca olandır. En azından kendini yeniden var etmeye çalışan, kırıp döktüklerini toparlamak isteyen insanlar için…
 
Tıpkı kadının da yaptığı gibi…
 
Sevgilerimle
Ayça Akın
www.aycaakin.com
www.motivasyonatolyesi.com
www.instagram.com/aycakn
www.twitter.com/aycakn

Bir yanıt yazın