EVLENMEKTEN KORKUYORUM!

1 Mart 2019 tarihinde TÜİK – Türkiye İstatistik Kurumu, 2018 Evlenme ve Boşanma İstatistikleri raporunu yayınladı. Raporda belirtilen rakamlara göre evlenen çiftlerin sayısı 2018 yılında %2,9 azalmış, boşanan çiftlerin sayısı %10,9 artmış. %10.9 bence ciddi bir artış oranı fakat kendi adıma şaşırdığımı söyleyemeyeceğim.

Son zamanlarda evlilik denilen birliğin hayatı paylaşmaktan ziyade ticarethaneye dönüşmesi bana kalırsa evliliklerin düşüşte boşanmaların da artışta olmasının nedenlerinden biri.

Kızlarımız eğitime teşvik edilmek yerine zengin koca bul bir de çocuk yaptın mı hayatın kurtulur zihniyeti aşılanarak büyütüldüğü sürece evlilik denilen şeyin tarih olması bile beni şaşırtmaz.

Kadınlar erkeklerin evliliğe yanaşmadığından, ilişkileri günlük, anlık yaşadıklarından şikayetçi.

Dinlediğim hemen hemen bütün bekar erkekler de bunu inkar etmiyor. Hem boşanmak isteyip de boşanamayan kendi erkek arkadaşlarımdan hem de başka erkeklerden dinlediğim hikayeler ve hakim olan korku hep aynı;

“Evlenmekten korkuyorum”

Ben bunu café çalışanının ağzından da duydum bir doktorun ağzından da.

Boşanmak isteyen adam çocuğu göstermemekle tehdit ediliyor, evlilik bitiyor ama maddi yükü bitmiyor. Ne zaman biteceği belli olmayan bir esaret de başlıyor; süresiz nafaka.

Yani bir insan hayatında olmayan bir insana maaş öder gibi ödeme yapmak zorunda kalıyor.

Boşanırım ama ev, araba şu kadar da para istiyorum yoksa çocuğu göremezsin tehditleri ve çeşitli psikolojik şiddetler ve baskılarla başlayan ne zaman biteceği belli olmayan nafaka adı altında devam eden süresiz esaret…

Arkadaşım böyle bir durumun içinde.

“Ayça çocuğun okul ödemeleri, giderleri, benim giderlerim, onun talepleri, ayrıldığımda ödeyeceğim nafaka. Boşanırsam aldığım tüm maaşı ona verdim demektir, biterim. Boşanmamak daha iyi” diyor.

Nikahsız birliktelikler, evli insanlarla yaşanılan ilişkiler – aldatmalar günden güne arttı. “Neden?” diye sorarsanız, cevabını az önce vermis oldum.

Bu durum erkekleri korkutmakla kalmıyor birçok kadını da mağdur ediyor. Zamanında evlenmek, gelinlik giymek, telli duvaklı baba evinden çıkmak, düğün hayali kurupta gerçekleştirenler aynı hayalleri olan kadınların hayallerini de hatta hayatlarını da çalıyor.

Kimi sevdiği adam için hayallerinden vazgeçip nikahsız yaşamayı kabul ediyor kimisi de evli olduğunu bildiği halde ilişkiyi yaşamayı.

Evliliği ya da çocuğu geçim kaynağı olarak gören kadınlar yüzünden gerçekten hayatı paylaşacak birilerini isteyen, sevmeyi bilen yürekli kadınlar yalnız kalıyor. Çünkü ilişki, evlilik bittiğinde başına ne geleceğini kestiremeyen korku duyan erkekler onları tanımaya bile yanaşmıyor korkularından dolayı.

İlişki – evllik bitiyor ama hayatınızdan çıkardığınız kişinin gölgesi yeni ilişkinizde varlığını sürdürüyor.

Sormadan edemiyorum; hak dediğimiz şey sadece evlilik yapmış kadınların mıdır ya da sadece mağdur onlar mıdır?

Kadın hakları sadece bireysel çıkarlar söz konusu olduğunda mı geçerlidir yoksa her kadın için mi?

Erkeklerin onlara yüklenen rollerden dolayı manevi olarak iyileştirilmeye ihtiyaçları var. Aksi halde cinsiyet ayrımcılığı da tırmanacak. Kadınlar erkekleri, erkekler de kadınları düşman gibi görecek. Bu kadına şiddet, tecavüz vb. olaylarını tırmandıracak, cinsiyet eşitsizliğini de hızla arttıracak.

Netflix’de Dirty John ve Dirty John – The Dirty Truth diye bir serii var. İnternet tanışmalarının ne denli tehlikeli olabileceği konu edilmiş. Bir avcı ve bu avcının ağına takılan kadınların hikayeleri yer alıyor.

Belki yazdıklarım kadın düşmanlığı, erkek yandaşlığı gibi algılanacak ama ben her zaman “kişi kendisinden sorumludur” felsefesini benimsedim. ÖNCE kendini SEN koruyacaksın, SEN değişeceksin, haklarını SEN öğrenecek, SEN bileceksin, SEN savunacaksın. Bunları kimse senin adına yapmaz, yapamaz.

Seriide kadınlar avcıya her şekil sorgusuz teslim oluyorlar. Para yediriyorlar, koşulsuz itaat ediyorlar. “Neden?” diye sorulduğunda hepsinin cevabı aynı;

“Çünkü doktor olduğunu kongrelere gittiğini söylemişti, inandım.”

Elbette ev sahibi suçlu ama hırsızın da hiç suçu yok mu misali inananın da hiç suçu yok mu?

“Çünkü doktor olduğunu kongrelere gittiğini söylemişti, inandım.”

Bu cümle acı bir gerçeği tokat gibi çarpıyor aslında. Kadınların birçoğunda güce, etikete, paraya tapmak gibi bir durum var.

Kadın olsun erkek olsun fark etmez – erkeklere yüklenen rollerden dolayı onlar biraz daha fazla bu zihniyete maruz kalan taraf oluyor – ilişki yaşanılacak, evlilik yapılacak kişi “sırt dayanılacak” bir dayanak, evlilikler kapak atılacak mecralar olarak görüldükçe, kızlarımız zengin koca bul bir de çocuk yaptın mı hayatın kurtulur zihniyeti aşılanarak büyütüldükçe, kendilerine prenses egosu aşılandıkça evlilik tarih olacak, aile kavramı ortadan kalkacak bizler de “insanlar değerlerini kaybetti” diye söylenip durmaya devam edeceğiz.

Ne zaman ki kadın veya erkek demeden İNSAN demeyi öğreneceğiz, ne zaman ki kadın hakkı, erkek hakkı demeden İNSAN hakları demeyi başaracağız, ne zaman ki cinsiyetçilik yapmadan eşitlik diyebileceğiz, ne zaman ki empati yapmayı başaracağız işte o zaman mutluluğu da her anlamda yakalayacağız.

TUİK İstatisti
kleri Linki

Ayça Akın
www.aycaakin.com
Instagram : aycakn