SENİ KIRMAK İSTEMİYORUM, SAKİNCE UYARIYORUM!

Kadın, erkek, çocuk, yaşlı, engelli, lgbt hepimizin hemen her dakika maruz kaldığı şiddet ama nedense hiç konuşulmayan şiddet; SESSİZ ŞİDDET.

“Söz gümüşse sükut altındır”

“Sessizlik de cevaptır anlayana” öğretilerinin arkasına saklanıp bir şeyleri erdem sanmak sessiz şiddetin sessiz ayak sesleri.

Ama biz nedense sadece kadına şiddeti konuşuyoruz. Hemen hemen neredeyse her gün kadın, erkek, genç, yaşlı demeden hepimizin maruz kaldığı, benim de kaldığım belki de her birimizin uyguladığı bu en yaralayıcı, en ağır hasarları bırakan yavaş yavaş öldüren bu şiddeti konuşmuyoruz.

KONUŞMAMIZ GEREKİYOR! ÇÜNKÜ SESSİZ ŞİDDETLE HEPİMİZ ÖLÜYORUZ!

Çünkü sessiz şiddet kontrolsüzce “öz güven”, “bireysel sınır”, “saygı” adı altında son hızla yayılıp, normal bir şeymiş gibi yansıtılıyor.

Öğretilmişliklerimiz, bilinçaltı kalıplarımız, korkularımız da işin içine girince fark edemiyoruz sessiz bir şiddete, şiddetin en ağırına maruz kaldığımızı.

İkili ilişkilerde en çok susarak, yalnızlaştırarak, cevapsız bırakarak, duyarsızlıkla uygulanan şiddettir bu.

Okumuş, eğitimli, üniversite mezunu, kariyeri olan birçok kişi fiziksel şiddetten çok sessiz şiddet uygular hayatındaki insanlara. Susarak, yalnızlaştırarak, cevapsız bırakarak, duyarsızlıkla…

Fiziksel şiddet uygulayanların çoğunun kültür, eğitim seviyesinin (istisnalar mutlaka var ve kaideyi bozmaz) düşük olması tesadüf değil. Bilgisizlikten, cahillikten gelen şuursuzca direkt eylem.

Diplomalarından, kariyerlerinden, isimlerinin önündeki sıfattan aldıkları güçle uygularlar sessiz şiddeti bu okumuş kesim. Fiziksel şiddet uygulamazlar genelde çünkü bunun suç olduğunu bilecek kadar bilgilidirler.

Sonuçta onlar mürekkep yalamış, diploma almış, adının önüne sıfat koymuş insanlar…

İşte tehlike tam da burada başlar.

Yavaş yavaş öldürürler insanı.

Önce kibar kibar başlar bu şiddet;

Her şey iyi giderken bir anda “yoğunum, yazamam, arayamam” cümleleri başlar. Zamanla “seni kırmak istemiyorum, sakince uyarıyorum”la sahte iyi niyete sarılmış abanın altından gizli sopanın ucu gösterilir.

Size cevap hakkı doğar, cevap hakkınızı kullanırsınız ki bu aslında hak değildir iletişim denilen olgunun doğal seyridir, ”haddini bil…” ile devam eder bu şiddet sonra bireysel sınırları korumak kılıfıyla şiddetini arttırarak sürer. “Sen bunu hak ettin” ile dozu artar ve bir gün gelir kendinizi duvara konuşurken hatta engellenmiş olarak bulursunuz.

Şimdi “iyi de Ayça hanım, karşı taraf zorlamıştır, laftan anlamamıştır” diyenler çıkacaktır.

Doğrudur! Zorlamıştır! Anlamamıştır! Yormuştur!

Peki ya siz doğru dille anlatmamış olabilir misiniz?

Peki ya siz karşınızdakini inciterek yapmış olabilir misiniz bir şeyleri, hiçe sayarak, onu dinlemeyerek, ona fırsat vermeyerek…?

Bir insanın patolojik ruhsal bir sorunu ya da narsistliği yoksa mutlaka anlar.

Ama siz karşınızdaki insanı hiç yerine koyup, onun iletişim boyutunda beklentilerini karşılıksız bırakıyorsanız o insan hem insan olmanın yapısı gereği hem de “değerleri” açısından tabii ki tepki verecektir.

Etki – tepki yasası diye bir şey var.

Etki varsa, tepki de olacaktır. Doğada da böyledir bu insan psikolojisinde de…

Sizin değerleriniz varsa karşınızdaki insanın da var!

Sizin karşınızdakinden beklentileriniz varsa karşınızdakinin de sizden var!

Yapıp yapıp sonra da karşı taraftan mülayimlik, anlayış, sükut beklemek egositliktir, bencilliktir.

Malesef günümüzde egoist, narsist, kibirden şişip form değiştirmiş insanlar mantar gibi türedi.

Sosyal medya applikasyonlarına, whatsapp gibi uygulamalara getirilen “engelle”, “okunmadı” seçeneği insanların iletişimini ve değerlerini bugün bu hale getiren en büyük etkenlerden biridir. İletişim bu seçenekler sayesinde tekele indi. Bu seçenekler sayesinde iletişim taraflardan birinin susmasına, “engelle” ye basmasına kadar.

Artık meçhul…”Gözünün üstünde kaş var senin” deyip mi engeller, “yoğunum” palavrasını sıkıp konuşulan konunun en derin yerinde ölümüne mi susar Allah Kerim…

Günümüzde sessiz şiddetin artmasının en önemli nedenlerinden biri bana kalırsa budur.

Günümüzde değerlerin yok olmasının en önemli nedenlerinden biri bana kalırsa budur.

Kazananı olur mu, kaç ölü çıkar kaç enkaz kalır bilmiyorum ama bir çatışma halindeyiz.

İletişim yoluyla çözmeyi tercih edenle etmeyenlerin çatışması…

Değerlere sahip çıkanlarla değerlerini yitirmişlerin çatışması…

“İnsan”a önem verenlerle egosuna önem verenlerin çatışması…

Bir tarafın “ben yaparım, sen de saygı duyacaksın, soru sormayacaksın, yoksa bak basarım engeli” tehdidiyle gelen şiddeti, karşı tarafın o kişiyi kaybetme korkusundan susup oturması, boyun eğmesi…Bunun adına da “söz gümüşse sükut altındır” deyip kendini “fedakar insan” ilan etmesi…

Nasıl göründü oradan tablo size?

Peki, nasıl çözülür?

İnsanların değer yargıları, saygı kavramları olmadığı sürece bencillik alır yürür, bu sessiz şiddet de hızlanarak ilişkileri, en acısı da insanların ruhlarını öldüre öldüre artmaya devam eder.

Sadece kadına şiddeti konuşuyoruz. Oysa kadın, erkek, çocuk, genç, yaşlı vb. milyarlarca insan neredeyse her dakika SESSİZ ŞİDDETE maruz kalıyor! Sessiz şiddet fiziksel şiddetten daha ağır hasar bırakır. İnsanın öz güvenini, var oluş algısını ağır zedeler, insanda değersizlik hissi yaratır. Bu hisse kapılan kişi de her şeyi yapabilecek hale gelir.

Sessizliği maharet sanmayın, sessizlik öfke biriktirir. Öfke biriktiren bir gün patlar. “Sessizlik de cevaptır” ilkesi çok tehlikeli bir ilkedir. İçinde ağır sessiz şiddeti barındırır. Hem kişinin kendisine hem de karşısındakine.

Engellemek, susmak, duyarsızlık, hiçe saymak bir duruş değildir.

Bağıra bağıra da, kavga ede ede de olsa konuşun, kelimeleri kullanın. İnsanların kendilerini ifade etmelerine izin verin. İzin verin ki duyguları içlerinde birikip öfkeye, nefrete dönmesin. O öfke, o nefret katlanarak bir gün yine size dönecektir. Kendini ifade edebilmiş insan özgürleşir, biriktirmez, öfke barındırmaz böylece kimseye de öfke kusmaz.

Zaten bir şeyler bitmişse kendini kendi eritir bir şekilde. Sizin bir çaba sarf etmenize gerek yoktur.

İletişim ya da iletişimsizlik kişinin kendisiyle barışık olma haliyle yakın alakalıdır; KENDİNİZLE BARIŞIN.

Kendisiyle iletişimi olmayan başkalarıyla da iletişim kuramaz.

Kendi duygularını anlayamayan başkalarının ne hissettiğini de anlayamaz.

Kendisine saygı duymayan başkasına da saygı duyamaz.

Ruhu tutsak olan başkalarını da öldürür.

Sevgiler,
Ayça Akın
Instagram | Twitter