Ne acı ki şiddet denilen şey her birimizin zihinlerine hatta hücrelerine işlemiş. Öyle olmasa, ön yargılarla okunup linç yöntemiyle sözlü şiddete maruz kalabileceğimin farkındalığından dolayı bu yazımı kaleme almadan önce şu uyarıyı yapma ihtiyacını duymazdım;
Ben bir mentor, kişisel gelişimci ve iletişim uzmanıyım. Dolayısıyla mesleğim gereği en psikopat vakayı bile ruhsal/kişisel gelişim açısından değerlendiririm.
Ceren Özdemir’in katilinin medyaya yanısıyan ifadesini okudum bu sabah, kanım dondu.
Şu cümle öyle bir vurdu ki beni…
“Dolmuştan indiğimde, artık cezaevinden çıktığım için insanların benden korkması gerektiğini düşünerek, bir yerden bıçak çalıp insan öldürmek istedim.”
Bir insan, insanların ondan korkması gerektiği düşüncesiyle etrafa tehlike saçıyor.
Varlığını kabul ettirmenin yolunu kendini doğru olduğuna inandırarak can yakmada bulan bir insanın dramı var bu cümlede.
Hürriyet gazetesinde yer alan haberde şöyle anlatıyor geçmişini;
“1987 yılında üç yaşındayken dedem tarafından yetimhaneye verildim. 2002’ye, yani 18 yaşına kadar değişik illerde yetimhanede büyüdüm. En son Erzurum Yetiştirme Yurdu’ndayken yurttan ayrıldım. Yurdun kütüphanesinden kitap çalarak ayrıldım. Ayrıldıktan sonra İspir Yatılı Okulu’nda kaldım. 2002’de Ordu’ya geldim. Ordu’da daha önce yurtta kalmıştım. Geçimimi sürekli hırsızlık yaparak sağlıyordum. Çalışarak kazanç elde etmezdim. 2005 yılında sürekli bally kullanırdım.”
18 yaşına kadar hiçbir yere ait olamamış, kendini bir yere ait hissedememiş yani aidiyet duygusunu yaşamamış bir insan…
Anne, baba figürü, herhangi bir rol modeli olmayan kayıp bir kişilik…
Sokaklarda geçen başı boş bir hayat ve bu hayatın getirdiği kayıp kişiliklerden oluşan sağlıksız çevre…
Sevgisizlik, ilgisizlik, başı boşluk, yönsüzlük…
İnsanlık dramı!
Her insan doğası gereği kabul görülme, ait olma ihtiyacı duyar. Bu temel ihtiyaçların yoksunluğunu yaşayan insan da kendini zorla kabul ettirme çabasına girer. Bu yoksunluğu çocuklukta yaşayan kişiler rol modelleri de yoksa yön bulmakta zorlanırlar. Bu kaybolmuşlukta da edindikleri kötü çevre ile tam bir yok oluşa giderler. Kimi alkole vurup küfürler savurur güç gösterisi yapar, kimi madde kullanır, kimi cinselliği abartır, kimi partnerinde hakimiyet kurarak kendini ispatlamaya çalışır, kimisi de insan yaralar, can alır.
Şimdi şu cümleyi tekrar okumanızı istiyorum;
“Dolmuştan indiğimde, artık cezaevinden çıktığım için insanların benden korkması gerektiğini düşünerek…”
Siz de zorlanmadınız değil mi bu insanın nasıl psikopatlık boyutuna geldiğini anlamakta.
Sevgisizliğin, ruhsal açlığın nasıl hepimize zarar verdiğini görmenizi istiyor ve anne, babalardan rica ediyorum; “ben sevgimi gösteremem” demeyin, çocuklarınıza sevginizi her an gösterin, hissettirin.
Çocuklarınızı, sevgililerinizi, eşlerinizi, anne, babalarınızı, kısaca bir insanı asla sevgisizlikle başbaşa bırakmayın, terbiye etmeyin. Ruh ancak sevgiyle beslenebilir, gıdası o’dur çünkü kimseyi aç bırakmayın!
Sevgisiz, ilgisiz, aç büyüyen, sevginin ne olduğunu bilmeyen çocuklar yarın öbür gün kendilerini kabul ettirmek, kabul görülmek için şiddete başvuruyor, şiddeti normal sanıyor.
Bu onların “beni de görün” çığlığı oluyor!
Şiddet sevgisizlikten geliyor ve sonuçlarını yarın öbür gün Ceren Özdemir’ler, sen, ben, o, çocuklarımız ödüyor!