Günümüz dünyasında kim olduğumuzu tanımlarken sıklıkla ünvanlar, meslekler, roller ve sosyal statülerden bahsederiz. Bir insanı adıyla birlikte genellikle hemen ardından gelen “etiketler” ile tanırız: doktor, öğretmen, CEO, anne, baba, lider, uzman…Ancak bu etiketler bir yandan toplumsal kimliğimizi inşa ederken diğer yandan farkında olmadan bizi etiketler hapishanesine kapatabilir
Peki, “etiketlerin hapishanesi” ne demektir?
Etiketlerle Gelen Sınırlamalar
İnsanlar hayatları boyunca çeşitli roller üstlenirler. Ancak bu rollerin ötesine geçmediğimizde kimliğimizi bu etiketlerle tamamen özdeşleştiririz. Örneğin; bir kişinin “doktor” ünvanı vardır ve hayatı boyunca bu rolü sürdürmek zorunda olduğunu düşünür. Kendisi bu etiketi alır ya da toplum ona bu etiketi verir, o da buna uyum sağlar. Ancak zamanla bu etiket kişinin içsel özgürlüğünü kısıtlamaya, kendi sınırlarını aşmasına engel olmaya başlar. Çünkü etikete sıkı sıkıya bağlı kalmak kişinin kendini diğer potansiyellerine ve benliğine kapatması anlamına gelir.
Kimlik Arayışı ve Etiketlerin Kısıtlayıcı Gücü
Bir birey, “kimim?” sorusuna cevap ararken çoğunlukla dış dünyadan aldığı geri bildirimlerle şekillenir. Bu noktada etiketler devreye girer. Toplum bize hatta kişi kendisine belirli etiketler yapıştırır, zamanla bunlara inanır ve onları sahiplenir. Fakat bu etiketler çoğu kişinin gerçek kimliğini unutmasına neden olabilir. Bu bir tür “zihin hapishanesi” yaratır: kendimizi kendimize, başkalarına ispat çabamız, başkalarının beklentileri, toplumun dayatmaları, profesyonel roller ve sosyal normlar arasında sıkışıp kalırız. Gerçek benliğimiz bu duvarların arkasında saklanır.
Bir kişi mesleğinde ne kadar başarılı olursa olsun, bir anne ya da baba olarak ne kadar fedakar olursa olsun, yalnızca bu rollere hapsolduğunda diğer yönlerini keşfetme özgürlüğünden mahrum kalır. İşte bu, zihinsel bir tutsaklıktır.
Etiketlerden Kurtulmak: Özgürlüğe Doğru Bir Yolculuk
Peki bu hapishaneden nasıl çıkabiliriz?
Öncelikle etiketlerin yalnızca birer geçici kimlik olduğunu fark etmeliyiz. İnsanlar birden fazla kimliğe ve role sahip olabilirler ve bu roller, öz varlığımızı tanımlamak zorunda değildir. Özgürlük, içsel farkındalıkla başlar. Kendimizi bu etiketlerden bağımsız olarak tanımaya ve tanımlamaya başladığımızda gerçek potansiyelimizi keşfetme yolunda ilk adımı da atmış oluruz.
Mindfulness ve farkındalık çalışmaları burada devreye girer. Zihnimizde var olan bu etiketlerin farkına vararak, kendimizi onlardan ayrıştırabilir ve içsel özümüzle bağlantı kurabiliriz. Bunu başardığımızda dış dünyadan gelen etiketlerin üzerimizdeki baskısı azalır. Gerçek özgürlüğü bulduğumuz yer burasıdır: zihnimizde yarattığımız sınırları aşmak, yalnızca etiketlerle tanımlanmadığımızı görmek ve öz benliğimizin sonsuz potansiyelini keşfetmek…
Bir insanın adının önünde ne kadar çok etiket varsa, o kadar zihin hapishanesindedir.
Bu etiketler bize kim olduğumuzu ve nasıl yaşamamız gerektiğini dayatır. Ancak gerçek özgürlüğe giden yol, bu etiketlerin ötesine geçmek ve içsel potansiyelimizle bağlantı kurmaktan geçer. Etiketlerden sıyrılmak zihin hapishanesinden çıkış kapısını açmaktır. Kendi gerçekliğimizi yaratma cesaretini bulduğumuzda kim olduğumuzla ilgili derin bir farkındalığa ulaşabiliriz.
Unutmayalım ki; kimliklerimiz geçici, özümüz ise sınırsızdır.