Pasif agresif davranışlar ilişkilerde sıkça karşılaşılan ama çoğu zaman doğrudan fark edilmeyen bir iletişim biçimidir. Bu tür davranışlar genellikle açıkça ifade edilemeyen duyguların, dolaylı yollarla dışavurumudur. Küsme, sessiz kalma, alınganlık yapma, surat asma, rest çekme ya da mesafe koyma gibi tavırlar dışarıdan bakıldığında karşı tarafa bir “mesaj” verme çabası gibi görünse de aslında bu davranışların köklerinde kişinin kendini değersiz hissetmesi ve buna karşı geliştirdiği savunma mekanizmaları yatar.
Kişi, değer görmediğini düşündüğünde (değersizlik bilinçaltı inancı tetiklendiğinde) bunu doğrudan dile getirmek yerine karşı tarafın hal ve tavırlarından “zihin okuma” yoluyla durumu anlamasını bekler Bu, çoğu zaman şu düşünceyle olur: “Eğer beni önemseseydi neden kırıldığımı/öfkelendiğimi vb. anlardı.”
Ancak bu beklenti sağlıklı bir iletişim kurmaktan çok duygusal bir sınav halini alır. Karşı tarafın ne hissettiğimizi ya da neye ihtiyaç duyduğumuzu fark etmesi beklenir, fark etmiyorsa da bu kişinin iç dünyasında değersizlik hissini daha da pekiştirir. İşte bu noktada pasif agresif davranışlar devreye girer. Çünkü kişi açıkça ifade edemediği duygusunu rest çekerek, mesafe koyarak, sessizlikle veya yokluğuyla cezalandırarak, surat asarak dışa vurur. Bu tavırlar bir nevi içsel bir “intikam” ya da karşı tarafın “sen haklısın” onaylamasıyla “kendini yeniden önemli hissetme” aracı halini alır.
Bu davranış biçiminin bir başka yüzü de kırıldığında ya da öfkelendiğinde susmayı bir tür erdem zannetmektir. Bazı insanlar yaşadıkları rahatsızlıkları dile getirmek yerine sessiz kalarak kendilerini daha anlayışlı, daha olgun göstermeye çalışırlar. Fakat bu suskunluk çoğu zaman gizli bir üstünlük kurma çabasıdır. İçten içe şöyle bir düşünce işler: “Ben her şeye rağmen sustum, iyi olan benim.” Bu düşünce pasif bir vicdan üstünlüğü kurmaya çalışırken aynı zamanda duygusal bir manipülasyona dönüşür. Aslında kişinin değersizlik hissini, onay ihtiyacını, mağduriyetle değer kazanma arzusunun dışa vurumudur.
Bu sessizlik iletişimi koparırken kişiyi gizli bir mağduriyet hikâyesine hapseder. Açıkça “rahatsız oldum” demek yerine sessiz kalarak karşı tarafın bunu fark etmesini beklemek yine bir zihin okuma beklentisidir. Ve her beklenti gibi gerçekleşmediğinde hayal kırıklığıyla beslenir. Hayal kırıklığından beslendikçe pasif – agresif tavırlarına devam eder.
Böyle suskunluklar çoğu zaman kişinin kendi duygularını bastırarak biriktirmesine/birikmesine neden olur. Bu birikim ise ya bir gün taşar ve ani patlamalar yaşanır ya da ilişki görünmez duvarlarla çevrilmiş, soğuk ve uzak bir hale gelir. Ayrıca bu tarz sözde “erdemli suskunluklar” kişinin düşündüğünün aksine kendi sınırlarını çizmekte zorlandığının, rahatsızlığını ifade ederken suçluluk duyduğunun ya da açık iletişimi bir tehdit gibi algıladığının, kaçışının da göstergesidir.
Gerçek erdem konuşabilmekte, kendini ifade edebilmekte. Karşındakini sınamakta değil onunla bağ kurmakta.
Unutulmamalıdır ki; anlaşılmanın ilk adımı kendini açıkça ifade etmektir. Sustukça çözülmez hiçbir şey sadece derinleşir, büyür ve her iki tarafında altında ezildiği duvarlara dönüşür. Sessizlikle üstünlük kuramazsınız. Sadece anlaşılmamış biri olursunuz ve bir süre sonra da yalnız biri.
Sevgiler,
Ayça Akın
aycaakin.com | mindform.com.tr