Biriyle tartıştığımda (şiddeti ne olursa olsun) o kişiye adım atan, el uzatan olmaktan çekinmem bundan ötürü de kendimi suçlamam, ezik hissetmem. Çünkü o adımı atıp, o eli uzatabildiysem ben kendi içimde bir şeyleri çözmüş, olandan, olanın duygu hapishanesinden özgürleşmişim demektir. Karşımdaki elimi geri çevirirse bu onun olanda takılı kaldığını, duygu hapishanesinde yaşamaya devam etmek istediğini gösterir. Bu durumda yapacak bir şey yoktur çünkü bazıları elini yumruk yapmak yerine açıp parmaklarını özgürleştirir bazıları da yumruk yapmaya devam ederek kendi parmaklarının sıkılığıyla, baskısıyla kendi avucunu kanatmayı seçer. Özgürleşmek ya da tutsak kalmak tercih meseledir.
İki rahip bir nehir kenarında karşıya geçecekleri noktaya tam varmışlardı ki yarı çıplak bir kadın görürler. Kadın rahiplerden yardım ister:
– “Yüzme bilmiyorum beni karşıya geçirebilir misiniz?”
Rahipler şaşkın şekilde birbirlerine bakarlar ve aralarından biri diğer rahibe; “Biz insanlara yardım ederiz.” diyerek kadını kucaklayarak karşıya geçirmek için hareket eder.
Diğer rahip nehri geçerlerken sürekli kadını kucaklayan rahibin yaptığının yanlış olduğunu ve onun artık bir günahkâr olduğunu düşünür durur.
Nehirden karşıya geçtiklerinde rahip kadını nazikçe yere bırakır. Kadın rahibe teşekkür eder ve yoluna devam eder.
Diğer rahip, kadını taşıyan rahibe kızgın olduğundan isyan eder;
– “Nasıl olur da bir rahip olarak yarı çıplak bir kadını kucaklar ve taşırsın?”
Kadını taşıyan rahip şöyle der:
– “Ben kadını nehrin kenarında bıraktım. Sen hâlâ taşıyor musun?”
Sevgiler,
Ayça Akın