ÇÖPLÜKTEN DOSTOYEVSKI’YE.

UTANMALIYIZ. Sen, ben, o… hepimiz utanmalıyız hem de.

Öğretilmişliklere bu kadar teslim olduğumuz için utanmalıyız, farkında olmadan çaldığımız hayatlar için utanmalıyız.

Hep derim ya ben işaretleri takip etmeyi severim diye, bugün yine işaretleri takip ettim ve yol beni Oktay Çetinkaya’ya çıkardı. Ben bugün Oktay Çetinkaya adında bir adamla tanıştım. Sanırım bugünden itibaren ne zaman umutsuzluğa düşsem Oktay Çetinkaya’nın hikayesi beni tekrar umuda götürecek.

Bir yazı çıktı bugün karşıma, başlığı dikkatimi çekti;

“ÇÖPLÜKTE DOSTOYEVSKİ BULDUM”

Tıkladım, okudum. Hikaye oldukça ilginçti. Merak ettim, daha da fazlasını öğrenmek istedim. Bu merakım beni “ÇÖPLÜKTE DOSTOYEVSKİ BULDUM” belgeseline götürdü.

Soluksuz izledim Oktay’ın hikayesini.

Kağıt toplayılıcığından, tiner kullanılan günlerden sahafçılığa uzanan bir hikaye Oktay’ın hikayesi…

Belgeselde yer alan her karakter, ağızlardan çıkan her cümle hayat dersi.

Kendinizi sorguluyorsunuz, hayatı ve hayatınızı sorguluyorsunuz, en önemlisi de öğretilmişlikleri sorguluyorsunuz.

Oktay’ın hikayesi hepimize büyük bir ders niteliğinde…

Oktay kağıt toplayıcılığı yaparak hayatını sürdürmeye çalışıyor. Tinercilerle arkadaşlık ediyor, kendi de bir dönem kullanıyor. Bir gün çöpte o güne kadar sadece kağıt olarak gördüğü kitapların arasından bulduğu bir kitabı okumaya karar veriyor; DOSTOYEVSKİ.

O günden sonra Oktay’ın hayatı değişiyor, kağıt toplamaya çıktığında bulduğu kitapları biriktiriyor, okuyor. Diğer kağıt toplayıcısı arkadaşlarını “bulduğunuz kitapları bana getireceksiniz” diye tembihliyor – arkadaşları daha önce Oktay’ın da kitaba baktığı gibi kitabı kağıt olarak gördükleri için kitapları Oktay’a vermek yerine saklayıp satıyorlar – Don Kişot’u çok seviyor Oktay, Dostoyevski’nin tüm kitaplarını bitiriyor ve arkası geliyor. Oktay bir sürü entelektüel insanla tanışıyor ve bugünkü Oktay Çetinkaya oluyor. Oktay’ın bugün Beyoğlu’nda “Lamelif Sahaf” adında kitapçı dükkanı var. Yolunuz o tarafa düşerse Oktay’ı ve dükkanını ziyaret edin derim.

Oktay gururla kağıt topladığı günleri özlediğini söylüyor belgeselde. Oktay’ın hikayesinin anlatıldığı belgeselde, sokak çocuklarının belgeselini çekmek isteyen bir kadınla olan beraberliği sonucu evlenmeden olan çocuğunu, baba – kızın muhteşem bağını da izliyorsunuz ve öğretilmişliklerinizi sorgulamaya başlıyorsunuz.

Belgesel çekmek amacında olan biri – ki bu kişinin entelektüel olduğunu belgesel çekme amacından az çok tahmin edebiliyoruz – hayatı sokak olan biriyle nasıl olur da birlikte olur hatta çocuk yapar? Hepimiz öğretilmişliklerimizin arasında hayatı kaçırıyor muyuz, insan denilen şey neden bu kadar maddeleştiriliyor, her şey zihnimizde yarattığımız formlarda mı olmak zorunda?

Kağıt toplayıcısı diye yüzüne bakmadığımız, önyargılarımız ya da öğretilmişliklerimiz yüzünden kaç tane insanın hayatını çalıyoruz diye binlerce soruyu sormadan edemiyorsunuz.

Siz en iyisi Oktay’ın dört bölümden oluşan hikayesini izleyin ve bu soruların ve izlediğinizde aklınıza üşüşecek binlerce sorunun cevabını kendiniz bulun.

https://www.youtube.com/watch?v=msFMTnrzVNc
https://www.youtube.com/watch?v=NPEjWgLAoE0
https://www.youtube.com/watch?v=un-SqrLtECI
https://www.youtube.com/watch?v=xja9VSIxLM4

Sevgilerimle
Ayça Akın