DOĞUKAN MANÇO : Barış Manço’da ki yetenek ve sanat izleyerek öğrenilecek değerler değil.


“Çocukca bir aşk deyipte geçme, sakın gülme halime. Nasıl olduğunu anlayamadım ama seviyorum seni delicesine” desem… Peki, “Ben nasıl unuturum seni, can benden çıkmayınca” ya da “Sakız Hanım ile Mahur Bey” dediğimde aklınıza gelen isim kim? Şüphesiz ki Barış Manço. Doğukan Manço, her ne kadar biz onu öncelikle Barış Manço’nun oğlu olarak tanıyıp bilsek de o bir prodüktör ve gözde dj’lerden. Son günlerde Emre Altuğ ile yaptığı “Zalim Sultan” şarkısının yeni versiyonuyla adını sıkça duyduğumuz Doğukan Manço’nun dünyasına bir yolculuğa çıktım. Doğukan Manço’yu, “Barış Manço’nun oğlu” kimliğinden biraz uzaklaşarak tanımaya ne dersiniz?

Ayça : Barış Manço gibi bir isimin ve babanın oğlu olup da neden DJ’liği seçtin? Yani Doğukan Manço olarak her yıl sıra sıra albümler yapmak yerine neden DJ’lik?

Doğukan : Benim ki babadan oğula geçen bir fabrika ya da herhangi bir işletme tarzı bir miras olsaydı sanırım işi iyice takip eder tekniğini öğrenir en iyi şekilde devam ettirirdim. Ancak Barış Manço’da ki yetenek ve sanat izleyerek öğrenilecek değerler değil. Elbette genlerden gecen bir takım yetenekler olduğuna inanırım ancak şarkı söylemek benim ilgi alanlarım içerisinde değil. Ancak müzik kompozisyonumun babamınkine ucundan da olsa benzediğini söylerler.

Ayça : Manço ailesi olarak bir dönem maddi açıdan zor süreçler geçirdiğinizi biliyoruz. Her insan için varlıktan yokluğa düşmek çok zor bir durumdur. Bunu birde dünyaya mal olmuş bir isimin & ailenin oğlu olup yaşamak çok daha yıpratıcı olmuştur diye düşünüyorum. Bu süreci psikolojik olarak nasıl atlattın, yaşadıkların sana ne gibi farkındalıklar kattı?

Doğukan : Bu konunun en önemli taraflarından birisi sanırım çok maddiyatçı insanlar olarak büyümemiş olmamızdır. Çünkü varlıktan yokluğa geçiş aşamasında hayatımız kararmadı neticede dünya malını kendi ayaklarımız üzerinde durup çalışıp yeniden kazanabileceğimizi öğrenmiştik ve sonradan bildiğiniz gibi tecrübe bile ettik. Ancak manevi değer kayıplarından dolayı çok yıprandık. Düşünsene bu dünyadan bir Barış Manço geçiyor ve hayatı boyunca çalışıp çabalayıp kazandığı evlerini arabalarını çocuklarına bırakamıyor. Ancak buradaki ev araba kısmı da manevi açıdan değerli çünkü bu bahsettiklerim 130 senelik tarihi eser bina veya müzelik klasik otomobiller. Neyse bir şekilde anlaşmalar yapıp evi bir takım yöntemlerle müze olarak halka açmasını başardık o bize yeter.

Ayça : 80’kuşağısın, ben de öyle. Şahsen ben bir Barış Manço, Sezen Aksu, Kayahan gibi bizim zamanımızın lezzetini bu zamanda alamıyorum. Mesela bir “Kara Sevda”, bir “Odalarda Işıksızım” vb. şarkılar seneler geçmesine rağmen hala aynı lezzet ve duyguda dinleniyor. Yeni şarkılar bu denli kalıcı olamıyor, dokunamıyor. Ne değişti?

Doğukan : Değişimin kendisini değiştiremezsin, dolayısıyla ayak uydurmak durumundasın. O dönemler ile bu dönemi kıyaslamak haksızlık olur. Bizim benimsediğimiz hayat şartları o tarz üretimleri doğuruyordu. Bugün hızlı tüketim cağındayız, insanların tahammülü az ve zamanları yok. Hızlı hızlı bol bol üret, tutarsa tutar tutmadı bir sonrakini çıkart kafasıyla gidiyor. Eğer sen sistemden geri kalırsan gündemden de geri kalıyorsun gibi…  Jargon da değişti, haliyle duyguları anlatan kelime sayıları azaldı. Bu da, hızlı basit kalıcı olmayan üretimler yapmaya sebep oluyor. Cam şişeden pet şişeye geçiş gibi düşün.

Ayça : Barış Manço’dan, babandan öğrendiğin kendine felsefe yaptığın en büyük hayat dersi nedir?

Doğukan : “Ne yaparsan yap ama en iyi şekilde yap. İstersen marangoz ol ama öyle bir tahta kes ki bakan o tahtayı tanıyıp Doğukan kesti diyebilsin.”

Ayça : Ben müzik, resim, kitap vb. sanat ve edebiyat ile ilgilenen insanların hayata farklı bakan, derin hisseden insanlar olduğunu düşünüyorum. Sanatçı bir babanın oğlusun, müzikle iç içe büyüdün ve kendin de iç içesin. Duygu boyutun yoğundur. Bu ilişkilerine nasıl yansıyor? Malum günümüz ilişkileri artık duygudan, paylaşmaktan ziyade çıkar odaklı gibi

Doğukan : Sanat insanın vizyonunu açar. Bu hemen hemen her bakış açısı için geçerli. Sanat ile iç içe olmuş toplumların mimari yapılarına bak, detaylara bak bir de o binaların yıllarca korunma şekillerine bak. Ancak çocuğa sanatın herhangi bir türünü aşılamazsan çocuk büyüdüğünde muhtemelen dar bakış açısı ile  tek düşüneceği kentselleşmek olacaktır ve değer korumasını bilemeyecektir. Uzun lafın kısası insan gördüğü değer kadar değer bilecektir.

Ayça : İş dışında Doğukan Manço’yu ben drift tutkusu ile tanıyorum. Sosyal medyadan takip ettiğim kadarıyla aracının her şeyiyle de bizzat sen ilgileniyorsun. Sanırım bu senin için bir anlamda terapi. Hız, drift sana ne ifade ediyor?

Doğukan : Ben bir insanın yapabileceği, yeteneğinin olduğu her alanda kendini geliştirmesi taraftarıyım. Modifikasyon, tamirat , spor, adrenalin, hobi vs.   Drift benim için bunların hepsini kapsıyor.  Kendi zevkime göre aracımı tasarlıyorum, ustalardan destek alıyorum ve en iyisini yapıp iddiamı ortaya koymak üzere müsabakalara gidiyorum. Başarılı olursam biraz şımarmak suretiyle keyif yapıyorum, başarısız olursam hataları bulup düzeltmek üzere biraz daha kafa patlatıyorum.

Ayça : Gördüğüm kadarıyla Barış Manço gibi büyük bir isimin oğlu olup da mütevazi, magazinden çok uzak bir yaşam sürüyorsun üstelik sosyal medyayı aktif kullanmana, göz önünde olmana rağmen. Bazı isimlerin “ünlü” sıfatını yakaladıktan sonra abartı yaşam tarzları ve davranışlarının nedeni sana göre nedir?

Doğukan : Bilmem, babam da yaşamında çok farklı değildi, ondan ne gördüysek o şekilde öğrendik. Biraz bilinirliğimiz var diye gösteriş içerisinde yaşamak benim tarzım değil sanırım. Benim ne yasadığımı insanlar göreceğine ben hayattan ne kadar zevk alabilirimin pesindeyim. Ama bir alanda başarım varsa bunu da göstere göstere yaşamazsam olmaz tabii ki.

Ayça : Manço ailesi de mutlaka her ailenin yaşadığı aile içi iniş çıkışları yaşamıştır ama her zamanda Türk aile kavramına uygun bir aile olmuştur gözümüzde. Aile senin için ne ifade ediyor, nasıl aile olunur sana göre?

Doğukan : Aile benim için 4 bacaklı sandalye gibidir, hayat yükünü beraber taşırsın. Bir bacak kırılabilir ama diğer üç bacak ile de o yükü dengeleyebilirsin. Aile her koşulda tüm eksilerine ve artılarına rağmen seni koşulsuz kabul eden  seçemediğin parçalarındır.

Ayça : Her insanın hayalleri var ama birde “en büyük hayalim” dediği bir hayali vardır. Senin de var mı, yoksa “en büyük hayalim” dediğin şeyi gerçekleştirdin mi?

Doğukan : En büyük hayalim henüz gerçekleşmedi, çünkü ulaştığım her hayalin daha büyüğünü kurdum. İnsan en büyük hayaline ulaştığında hayatın anlamı biter.

Ayça : Bu tempon içinde kitap okumaya zaman ayırabiliyor musun? Okuyabiliyorsan ne tür kitapları tercih ediyorsun? Bu yazar olarak bu soruyu sormalıydım 🙂 Kendine ayırdığın özel zamanlarda neler yaparsın, seni ne mutlu, huzurlu hissettirir?

Doğukan : Üzülerek söylüyorum ki çok fazla kitap okuyamıyorum. Bunun bir çok sebebi var, bunlardan bir tanesi çok ilgi alanım olması. Fazla bölündüğümüz için hiç birine tam veremiyorum kendimi. Dolayısıyla ne televizyon izlemeye ne de oturup zevkle kitap okumaya zaman ayıramıyorum. Önceliklerim farklı gelişmiş. Son donem okuduğum kitapların hepsi terapi maksatlı kişisel gelişim kitapları oldu. 

Ayça : Manço soyadını taşımak ayrıcalık, eminim ki gurur da ama bir o kadar da ağır sorumluluk. Malum bizim toplumuzda etikete gelen çok zihniyet var. Zaman zaman kendini yalnız hissettiğin anlar oluyor mu?

Doğukan : Kendi kendime kaldığım anlar çok az oluyor, bir seferisinde ağlamaklı oldum ve hemen kendime bir meşgale buldum. Çünkü esiri bir kalabalık içerisinde yapayalnız olduğumu hissettim. Benim en iyi arkadaşlarım beni çok seven ama kim olduğumu bilmeden doğal yaşayabilen kişilerden oluşuyor. Yanımda yapıcı yönde çekinmeden tenkit edebilen, kendini anlatırken kaşı gözü oynamayan.

Ayça : Yeni projeler, çalışmalar, girişimler var mı?

Doğukan : Yeni projeler var elbette. Bu kadar değişiklik arasında müzik zevkleri de değişiyor ilgi alanları da. Hem anlattığım gibi gündemde kalmasını başarmalı hem de kalıcı işler yapmalı. Yeni projeler geliştiriyorum ve bunlar sadece müzik içerikli değiller.

Ayça : Yeniden evlenmeyi düşünür müsün yoksa “böyle iyi” ya da “bundan sonra yoğurdu üfleyerek yerim” diyenlerden misin?

Doğukan : Geçmiş evliliğim konusunda olumsuz konuşmak istemem, haliyle “yoğurdu üfleyerek yemek lazım” denecek bir durumum yok. Hayat şartları insanların rutin hayatını olumsuz etkileyebiliyor. Bu olumsuzluklar istem dışı kırgınlıklara dönüşebiliyor. Edindiğim tecrübeye göre ne olumlu ne de olumsuz kararları verirken fevri olmamak lazım diye düşünüyorum. Bundan sonrasını aceleyle değil aksine akışına göre yasayacağım tabii ki çok bencil olmadan.

Ayça : Sanırım kardeşinle açtığın bizzat ilgilendiğiniz bir café var. En kısa zamanda ziyaret edeceğim. Nerede bu café?

Doğukan : Cafe Los Manços’u  kardeşim ve destek veren arkadaşlarımla tamamladım. Ben ustasıyım, onlar cıraklarım. Adres basit Moda caddesinden aşağı inerken yol çatal olur soldan Moda iskelesine sağdan cay bahçesine gider. Heh iste o çataldan soldan gir ilk sağa dön tam karşında. Bulamazsan kediye bile sorsan gösterir. 🙂

Ayça : Doğukan Manço’dan bir yaşam mottosu istesem bu ne olur?

Doğukan : Keşke diyerek pişman olacağıma, iyi ki der arkasında dururum.

Röportaj : Ayça Akın