Zihnimde entelektüel, felsefik, spiritüel sorgulamalar yapmayı severim. Her danışmanlık sonrası her seansımı tekrar zihnimde yaşar, danışanımın önemli cümleleri üzerinde bir kez daha düşünür, derinleşirim. Bu sosyal medya ya da mailime gelen mesajlar, yorumlar için de yaptığım bir şey.
Bu sabah kendime ait olan zamanlardan birinde kahvemi içerken geçtiğimiz günlerde mailime gelen bir yorum düştü aklıma.
Bir okur bir yazım hakkımda düşüncelerini paylaşmış, mutlu oldum. Okumuş, bana ulaşmış ve zaman ayırıp o satırları yazmış…
Okuduğu yazımın bir bölümünde karşılıklı bir dialog var. O dialogda ise benim kendimi de katarak anlattığım bazı şeyler, kullandığım bazı kelimeler var.
Okur şöyle bir yorum yapmış;
“Kırmak istemem, AMA(!) kendinizi anlatıp anlatıp “biz biliyoruz” egosu yapmak…”
Kırılmadım tabii ki, tebessüm ettim. Çünkü biliyorum ki insan görmek istediğini görür. Bu okurum da görmek istediğini görmüş.
Yalnızca şu cevabı verdim;
“Kişinin başarılarını egosal olarak kullanması ile kendini tanıması çok farklıdır.”
Kahvemi içerken gelen mesaj ve verdiğim cevap üzerinde zihinsel bir sohbete daldım kendimle.
İnsanlar “Başardım” demekten neden bu kadar çekinir? Bu kelimeyi neden sürekli baltalamak ister? Başarılan şeyler neden hep “mütevazilik” kisvesi altında küçültülür ya da yok sayılır o başarıyı parlatıp diğerlerinin de ışığından faydalanmasını sağlamak, o ışıktan faydalanıp büyümek, çoğalmak ve parlamak varken?
Ve insan neden sadece görmek istediğini görür?
Aile midir suçlu, toplum mudur?
Elbette her birimiz doğduğumuz anda boş, içine henüz tek bir satır yazılmamış, bembeyaz birer sayfaydık. “Aile” denilen bir yerde açtık gözümüzü. Önce buradan ama doğru ama yanlış bir şeyler öğrendik ki çoğu şey yanlış öğretildi. Çünkü onlar da yanlış öğretilmişti.
Belli bir bilince sahip olana kadar sorgulayamazdık, ne doğru ne yanlış ayırt edemezdik çünkü çocuktuk. Bize sunulanı almak zorundaydık.
Bir noktadan sonra ben ne aileyi suçlayabiliyorum ne de toplumu. Bir yerden sonra sorumluluk kişinin kendisine geçiyor.
Eminim birçoğumuz ultra entelektüel ailelerde büyümedik. Ben büyümedim. Belki de birçoğumuzun anne, babası hayatında bir tane bile kitap okumadı. Hatta okuma,yazma bilmeyenler de var. Ama bazılarımız belki hem çalıştı hem okudu bir şekilde o diplomaları aldı kimi avukat oldu kimi doktor kimi yazar…
Benim hikayemi bilen bilir medyadan, kitaplarımdan…Yaşadıklarım çok tatsızdı bu yaşananların içinde bir çıkış yolu bulmak zorundaydım, nefes almak, var olabilmek adına. Ben kitaplarla buldum yolumu. Kitaplar beni yazıyla tanıştırdı yazı ise entelektüel, mesleki insanlarla. Yol yolu açtı ama niyeti ortaya koyan bendim! Yola çıkması gereken bendim! Yola çıktım! Başardım! Kaybettim de! Başardıkça, kaybettikçe KENDİMİ TANIDIM!
Bir insanın ortaya niyet koyabilmesi için önce kendini tanıması gerek. Kendini tanıması için de başarması hatta kaybetmesi…
Okurumun mesajına dönmek istiyorum tekrar.
“Kırmak istemem AMA(!) kendinizi anlatıp anlatıp “biz biliyoruz” egosu yapmak…” demişti.
Ben şahsen kaleme aldığım o cümleleri “ego” olarak almazdım. Kendime ilham olarak alırdım. “O başarmış ben neden başarmayayım” deyip niyet ortaya koyar varsa bir hayat amacım ya da hedefim yola çıkardım.
Çünkü “ego yapıyorsunuz” diyen kişinin yolu ve varacağı yer “O başarmış ben neden başarmayayım” diyenin yolu ve varacağı yer ile aynı olmayacaktır.
İnsanlar kendini tanımak için bile yola çıkmaktan korkuyor! Bu okurumun mesajından da anlaşılan bilinçaltındaki öğretilmiş korkuları gibi…
“Mütevazi ol”
“Bu egodur”
vb. sözlerle hem ruhen hem yeteneksel hem de varoluşsal olarak söndürülüp, öldürülüyor insanlar. Kişi eleştirildiği için eleştirmeyi öğreniyor, yıkıcı eleştirmeyi “normal” olarak öğreniyor ya da bunu kendinden kaçmak için kullanıyor.
Kendini tanıyan kişi karşısındaki kişi “başardım” dediğinde bunun egosal mı yoksa kendini tanımaktan mı geldiğinin ayrımını çok iyi yapar. Çünkü kendini tanıyan kişi gerçek başarının, samimi “başardım” demenin aslında kendini tanımak olduğunu çok iyi bilir. Kişi kendinden bilir işi misali…
Kendinizi tanımaktan korkmayın! Öz benliğiniz hala orada bir yerlerde. Sadece üzerinde katranlaşmış tozlar var! Bulun onu ve özgürleştirin.
Sevgiler,
Ayça Akın